Kamuoyunda faiz oranları konusu tartışılmaya devam ediyor. Bu konuda bilinmesi gerekenleri, bilimsel açıdan değerlendirmekte fayda görmekteyiz.
Gökhan Değirmenci
Faiz, enflasyon, kur düzeyi üçlü saç ayağı, bu ekonominin uzunca bir süre yapı-taşı olmuştur. Faiz arttığı anda, kısa vade için kur düzeyi düşük tutulmakta, enflasyon ise orta vadede bildiğini okumaktadır. Faiz düzeyi yüksekliği, borç düzeyini de yükseltmektedir. Her bir birim borç telafisi için yeni borç alınmakta, bu borç faiz oranı yükselmektedir.
Devlet; şirket ve kobi lerinden vergi toplayamaz. Niçin? Yüksek faiz oranları, vatandaşı belli yatırım araçlarına yöneltir, ticari faaliyetler zayıflar, firma ve kuruluşlar daha az vergi vermeye başlar. Kamu maliyesinin açık vermesi kaçınılmaz olur.
Sonuçta devlet ya yüksek vergi toplayacak ya da para basacaktır. Para basarsa enflasyonla beraber faizi inanılmaz düzeye getirir. Vergiyi yüksek miktarda artırırsa piyasadaki ticari faaliyetler aşırı derecede zayıflar. Böylece devlet, istediği vergi gelirine asla kavuşamaz. Bu da maliye ve finans bürokrasisinin prestijini düşürür. Sonuçta yüksek faiz orta ve uzun vadede sürdürülebilecek bir durum değildir.
Şimdi düşük faiz düzeyini ele alalım.
Bu oran yüzünden ülke içinde tahvil ve bono yatırımı yapan ağırlıklı yabancı yatırımcının yatırımını başka ülkeye aktarması için yatırımını önce Türk lirasına, ardından Dolar veya Euro’ya çevirip ülkeyi terk etmesi gerekir. Bu durum dövize olan talebi artırır ve fiyatları tırmanmaya başlar. Ta ki döviz değeri yabancı yatırımcının zarar edeceği yüksek değere gelinceye kadar. Çünkü bu noktada tırmanma alt düzeye iner. Bu da faiz artışına gerek duymadan atlatılabilir.
Merkez bankası gibi kuruluşlar, enflasyon beklentisi ile kur düzeyinin aşırı yüksekliği, kısa vadede endişeyi artırdığı için faiz artışına giderler. Faiz artışına gitmediği ve döviz fiyat düzeyinin yüksek kaldığı durumlarda ihracatçı, dış ülkeye daha fazla mal ve hizmet satar. İç üretici gruplar ihracata yönelir, katma değeri yüksek ürünlere yatırım yapmaya başlanır. İşsizlik azalır, çarklar işlemeye başlar, vergi gelirleri artar; alt yapı yatırımları hızla artar, cari açık cari fazlaya dönüşür. Merkez bankasının döviz rezervi güçlenmeye başlar. Ülke yabancı yatırımcı için gözde bir ülke haline gelir.
Düşük faiz, yüksek kur
Bizim gibi ülkelerde, döviz fiyat düzeyi olabildiğince yüksek, faiz düzeyi olabildiğince düşük olmalıdır. Yukarıda değinildiği gibi, döviz fiyat düzeyi artışıyla beraber gelen ihracata (dış satım) dayalı ekonomi ve üretimin çarklarının dönmesi gerekir.
Sonuçta unutmayalım! Çarklar dönecek, çarklar işleyecek. Bu yüzden de “düşük faiz-yüksek kur” tercihiyle yapılmalıdır. Üçüncü dünya ülkeleri için faiz, gelişimlerindeki en büyük engeldir.