Adana: Prof. Dr. Ortaş’tan “Öss” Eleştirisi

Öğrenciler için bütün bir eğitim-öğretim dönemi boyunca süren sınav maratonu sona ererken, ”öğrenci seçme” sistemi ve seçilen öğrencileri nasıl bir üniversite hayatının beklediği hala tartışılıyor.

Öğrenciler için bütün bir eğitim-öğretim dönemi boyunca süren sınav maratonu sona ererken, ”öğrenci seçme” sistemi ve seçilen öğrencileri nasıl bir üniversite hayatının beklediği hala tartışılıyor.

ÖSS’ye eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan Çukurova Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. İbrahim Ortaş, ”Öğrenciler ÖSS’de istedikleri bir fakülteye girmek için kan ter içinde kalırken, üniversiteler yeni mezunlarını diploma törenleriyle uğurlamaya çalışıyor. Üniversiteler öğrencilere altyapı sağlayamazken, artık diplomalar da beklentileri karşılayamıyor” dedi. Prof. Dr. Ortaş, ”İlköğretimden başlayan ezbere dayalı anlayışla gelecek kuşakların yetiştirilmesi olası gözükmüyor. Mezunların kültürel alt yapılarının tam olarak oluşmaması, kendilerini ifade edememeleri, yabancı dil bilmemeleri, araştırıcılık ruhuna sahip olmamaları kimileri için ‘başarı’ göstergesi sayılsa da akademik yaşamla örtüşmüyor. Bir yandan yaratıcı elemanlar aranırken, diğer yandan torna tesviyeden çıkmış on binlerce diplomalı işsiz dikkatlerden kaçmıyor” şeklinde konuştu.

Sorunun aslında öğrencilerden değil sistemden kaynaklandığına işaret eden Prof. Dr. İbrahim Ortaş, “Bunun nedeni, iyi organize olamamamızdan ve bütünsel bakamamamızdan kaynaklanıyor. Her ne kadar Prof. Dr. Bahattin Baysal (CBT Sayı 1005) benim bu konudaki eleştirilerimi ‘kaos’ olarak tanımlıyorsa da ben yine de iğneyi kendimize batırmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu ülkenin ilk, orta ve yüksek öğrenim sisteminin çalışmadığını, arzulanan öğrenme ortamının oluşturulamadığını, öğrencilerimizin istenilen nitelikte donanımlı olarak mezun olmadıklarını tekrarlamaya herhalde gerek yok. Üniversiteler bugün; evrensel anlamda bilim, sanat ve felsefe ortamları oluşturamıyor, en temel sorma becerisini veremiyor, bir problem veya argüman geliştirme becerisi sağlayamıyor. Gençliğin ve düşüncenin ‘tehlike’ olarak algılandığı bir yapıda, önümüzdeki kısa süreçte bu yönde olumlu bir ışık da gözükmüyor” açıklamasında bulundu.

”ÜNİVERSİTE ORTAMI SAĞLAYAMADIK”

Bugün üniversitelerin, öğrencilerin farklı felsefi tartışma ortamlarında kendilerini buldukları, dünya görüşlerini geliştirdikleri, hayata bakış açıları kazandıracak yol haritaları çizebildikleri ortamlardan çok uzakta olduğunu savunan Ortaş, ”Üniversite öğrencileri ve öğretim elemanları üzerine yapılan surveyler; etnosentrik değerlerin kutsanması dışında ‘okur-yazarlığın’ sınırlı kaldığı bir gruba işaret ediyor. Bu yönüyle üniversiteler, Sayın Cahit Arf Hoca’nın belirttiği gibi yüksek ortaokul düzeyinde eğitim veriyor” dedi. Bu noktada öğrencilerin hiçbir kabahatinin olmadığını, tam tersi gerçek üniversite ortamı oluşturamayan mevcut yapılanmanın sorumlu olduğunu düşündüğünü ifade eden Prof. Dr. Ortaş, ”Bugün üniversitelerimiz bilim tarihi, bilim felsefesi, uygarlık tarihi, insan kaynakları, ekonomi ve girişimcilik, epistemoloji ve metodoloji becerileri kazandırmaktan uzak, öğretmen merkezli derslerden oluşuyor. Derslerde uygulama yok, tartışma yok, dönem ödevi yok, proje yok, olanlar da zar zor yapılabiliyor. Araziye çıkacak araç bile temin edilemiyor. Açıkçası, üniversitelerde dersler varolan bilgilerin nakline dayanıyor. Nakli bilimler anlayışı en yaygın durum. Kaldı ki nakli bilgileri de ne kadar öğrendiğimiz ve öğrettiğimiz meçhul” değerlendirmesini yaptı. Ortaş, “Biz eğitimciler olarak, bölüm başkanları, dekanlar, rektörler olarak bu sorunları ne kadar sahiplendik, ne kadar ilgili girişimlerde bulunduk? Eğer istenilen bir eğitim ve bilim yapma ortamı olsaydı, bugün hiçbirimizin konuşmasına gereksinim olmazdı. Asıl sorun, varolan bunca soruna sesimizi çıkarmamak, her koşulda YÖK’ü savunmak. Yöneticilerimizin hangisi koltuğa oturuyorsa, bu o iyisini yapıyor mu demek, yoksa aksayan yönleri medeni bir şekilde anlatmak mıdır iyi olan? Sanırım üniversitenin kendisi bir eleştiri ortamı olduğu için hem kritik edeceğiz, hem de çözüm üretmeye çalışacağız. Başta Milli Eğitim, YÖK ve üniversite üst yönetimleri olmak üzere, hocalar beşikten mezara kadar süren öğrenme sürekliliğini esas alarak sorunları belirlemek ve olası çözüm önerilerini oluşturmak durumundayız. Anadolu ve Fen Liseleri’ni diğerlerinden ayırarak taşıdığımız küçük bir orta sınıf azınlığın değil, tüm gençliğin geleceğine sahip çıkmalıyız” şeklinde konuştu.

”ÖSS YERİNE, FELSEFİ OLGUNLUK GİBİ GÖSTERGELERE İHTİYAÇ VAR”

Gelişmiş Batı üniversitelerinin, üniversiteye giriş için belirli standartlar geliştirmiş olduklarını, Türkiye’de de bazı ölçütlere ihtiyaç olduğunu, ancak bugünkü sınav sisteminin tek sınava dayandığı için yetersiz kaldığını öne süren Prof. Dr. Ortaş, lise eğitiminin başarısı, ağırlıklı ortalaması, liselerin niteliğinin etkisi ve sınav sonuçlarının bütünleştirilmesi gerektiğini savundu. Prof. Dr. Ortaş’a göre, Fransa ve Almanya’daki gibi bir lise bitirme sınavına gereksinim var. ”Batı toplumları çok iyi bir lise eğitimiyle gençlerini lise sıralarında üniversiteye hazırlıyor” diyen Prof. Dr. Ortaş, sözlerine şöyle devam etti:

”Özellikle de Fransa’daki Bakalorya sınavı türünde bir genel sınava gereksinim bulunuyor. Server Tanilli, 16 Haziran 2006 tarihli köşesinde yer alan ‘Fransa’da Felsefe Bakaloryasından” başlıklı yazısında, 12 Haziran 2006 tarihinde Fransa’da liseyi bitirenlerin, bir okula ya da üniversitelere gidebilm ndilerini bulduklarek için ‘bakalorya’ adı verilen bir sınavdan geçtiklerini hatırlatıyor. Fransa’da artık gelenek haline gelen ve Fransızlar’ın olgunluğun ölçüsü olarak kabul ettikleri felsefe sınavı, en çok ilgi çekenler arasında yer alıyor. Fransız eğitimi, felsefeyi önemsiyor ve gençlerini erken dönemde kendilerini hayata hazırlamaya, düşünme ve düşündürtmeye, yani olgunlaşmaya ağırlık veriyor. Felsefi bakış açısı kazandırmak; kültürel birikim, tartışabilme ve yaratabilme sanatı olarak görülüyor. Tanilli, ‘Felsefe, hayata akıl penceresinden bakabilmek değil mi?’ diyerek, felsefenin anlamlı bir tanımını yapıyor. Tanilli’nin belirttiğine göre, Galatasaray Sultaniyesi’nde 1869’da başlayan ve 1954 yılına kadar devam eden olgunluk sınavı bu tarihten sonra kaldırıldı. Hatırlanacağı gibi bu dönemler, eğitimde kırılma noktalarının olduğu dönemlerdir. Köy Enstitüleri’nin kapatılması da bu döneme denk düşmektedir. Bu dönemin getirisi ve götürüsünün eğitimciler tarafından yeniden incelenmesinde yarar bulunuyor”.

“TÜRK HALKI NE ÖĞRENDİ?”

”Bu yılki ÖSS sınavında sorulan sorulara bakarken, acaba her şeyiyle sınava kilitlenen Türkiye halkı ne öğrendi?” diye soran Prof. Dr. Ortaş, mini bir anket yaptığını ve çevresindeki birçok insana, sınavda çıkan sorularda ilgilerini çeken, kendilerini düşündürten ne olduğunu sorduğunu, ancak olumlu bir cevap alamadığını anlattı. ”Aklımdan geçen, tam da toplumun tamamı bu tür sınavlara kilitlenmişken, acaba bir zamanlar yapılan olgunluk sınavlarını yürürlüğe koysak, bu yolla toplumumuzu toptan düşünmeye sevk ettirsek, daha iyi olmaz mı?” diyen Prof. Dr. Ortaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

”Sayın Tanilli’nin aktardığı soruları 1 haftadır düşünüyorum; acaba ben Fransa’da bir öğrenci olsaydım ve bu sorular bana sorulsaydı neler söylerdim? Konu önemli olduğu için, ‘Görevlerimizi, yalnız ötekilere karşı mı yükleniyoruz? Zamanla yarışmanın bir anlamı var mı? Mutluluğu gerçeğe yeğlemek gerekir mi? Bir kültür, evrensel değerler taşıyabilir mi? Bir kültürün değerini nesnel olarak ortaya koyup yargılamak mümkün müdür? Deneyim, ne olursa olsun, ortaya bir şey koyabilir mi?’ şeklindeki soruları sizinle paylaşmak istedim. Ayrıca, İngiliz filozof John Locke’un ‘Mülkiyet’, yine İngiliz filozof John Satuart Mill’in ‘Toplumun Temeli Olan Güven’ ve Fransız filozof Alain’in ‘Sosyal Örgütleniş’ metinlerini yorumlamaları isteniyor. Değişik konularda okumayı seven, felsefeden hoşlanan, beni zenginleştirdiğini düşündüğüm ve felsefi düşünen kişilerle sohbetlere katılmayı benimseyen biri olarak ben bile bunları yanıtlayabilmek için epey bir ‘nitelikli zamana’, yani olgunlaşmaya gereksinim duyardım. Pekala, Fransızlar öğrencilerine ne öğretiyorlar veya bizler 1954 yılına kadar öğrencilerimize ne kazandırıyorduk? Yaşı ilerlemiş insanlarla karşılaşınca, onlardan birikimlerini öğrenmek için geçmişteki eğitim kalitesini ve o dönemdeki yöntemi öğrenmeye çalışırım. Genelde söylenen, geçmişte lise mezunlarının birrihçok konuda yaşamı kavrayabildikleri yönünde. O dönemin en önemli özellikleri arasında, felsefe derslerinin yanı sıra sanat, kompozisyon ve tartışmacı eğitim sisteminin, bütün eksikliklerine rağmen, günümüzden daha iyi d ndilerini bulduklarurumda olması yer alıyor”.

”OKUMA HATASI VE ANLAMA GÜÇLÜĞÜNÜ BİLE AŞAMIYORUZ”

ÖSS sınavı öncesi öğrencilere yapılan uyarılar arasında “okuma hatası ve anlama eksikliğinden” söz edildiğine işaret eden Prof. Dr. İbrahim Ortaş, ”Dikkatli olun demek güzel, ancak yetersiz. Ortaokulda, lisede sınav kaygısı nedeniyle kitap okuma alışkanlığı kazandırılamamış, el becerisi olmayan, felsefe ve kompozisyon becerileri geliştirilememiş bir gençliğe ‘dikkatli olun’ dendiğinde, artık zurnanın son deliğine gelinmiş oluyor” dedi. Ortaş, ”Son yıllarda beden eğitimi, müzik, resim gibi dersler boş geçmekte, felsefe derslerine alan dışı dersi öğretmenleri sokulmakta. Varsa yoksa ‘sınav ağırlıklı test’. Bunların öğrencilerimizin yaşamla bağlarının kopmasına neden olduğunun farkında mıyız? Kişinin yaşamı anlaması, ona anlam katması ve bunun yarattığı mutluluk, nice sınavı kazanmaktan daha önemli değil mi? Sınavı kazanmak önemli, ancak hepsinden önemlisi kazandığı şeyin ne olduğu, bunun kendisine ve toplumuna katkısı, insanlık için ne yapacağı bilincinin olması. Sınav kazanmış çok sayıda kişi tanırız; sınavı kazanmasına rağmen halen yaşamı kavrayamadığı için ne kendisi mutlu, ne ailesi ve ne de çevresine bir katkı sağlayabiliyor, mutluluk katabiliyor” açıklamasında bulundu.

Uygarlığın artık, bir ülkenin yetişmiş insan gücüyle tanımlandığını söyleyen Prof. Dr. İbrahim Ortaş, ”Ülkemizin yetişmiş insan gücüyle Avrupa’nın en yoksul ülkesi olması arasındaki ilişki açıkça görülebilir. Özet olarak, üniversiteye girmek için birbirleriyle yarışan gençlerin geldikleri ortamda iyi yetişememeleri ve üniversitelerin aranılan ortamına sahip olmamaları, bugün yüz binlerce diplomalı işsizle sonlanan on yıllarımıza mal oluyor. AB, ABD veya birileri gelip sorunlarımızı çözmeyeceğine, bizi aş ve iş sahibi yapmayacağına göre, her birimizin sorumluluk almamız gerekiyor. Ciddi reformlara, bunun için de her şeyden önce ciddiyete ihtiyacımız var” şeklinde sözlerini tamamladı.

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Güncel

Haberler

Related Posts

ESENYURT YEREL SEÇİM ANKET SONUÇLARI | Anketlerde hangi aday önde? Hamit Öncü mü? Ahmet Özer mi?

ESENYURT YEREL SEÇİM ANKET SONUÇLARI | Anketlerde hangi aday önde? Hamit Öncü mü? Ahmet Özer mi?felsefe – 21.03.2024

Garanti BBVA Marmara Denizi’nde deniz kirliliğiyle mücadele ediyor

Garanti BBVA Marmara Denizi’nde deniz kirliliğiyle mücadele ediyorfelsefe – 21.03.2024

Yazar Samiha Ayverdi’nin Vefatının Üzerinden 31 Yıl Geçti

Yazar Samiha Ayverdi’nin Vefatının Üzerinden 31 Yıl Geçtifelsefe – 21.03.2024

Hizan Kaymakamı Din Görevlileriyle Buluştu

Hizan Kaymakamı Din Görevlileriyle Buluştufelsefe – 21.03.2024

Bitlis Kaymakamı: İmamlarımızın hem dini hem de milli sorumlulukları vardır

Bitlis Kaymakamı: İmamlarımızın hem dini hem de milli sorumlulukları vardırfelsefe – 22.03.2024

Fransız yazar Tahar Ben Jelloun Türkiye’ye geliyor

Fransız yazar Tahar Ben Jelloun Türkiye’ye geliyorfelsefe – 13.03.2024

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir