Meşhur bir deneysel teoriye göre teknoloji insanları zehirliyor. Teknolojik cihazlarla ilişkilerimiz bu zehri bulaştırıyor. Teknolojik cihazları her kullandığımızda bu zehre maruz kalıyoruz.
Araba kullanırken, dolaptan aldığımız bir bardak suyu içerken, uzaktaki dostlarımızla konuşurken, bir ekran aracılığıyla manevi danışmanlık hizmeti alırken teknolojik olarak zehirleniyoruz. Akıllı gözlüklerden, sinema salonlarından, mobil uygulamalardan ve sosyal medya platformlarından bu zehir sinsice hayatlarımıza sızıyor.
Gelişmiş ileri teknoloji toplumlarının bir tür toksiklenmeye maruz kaldığı görüşü, yakın geçmişte Amerikalı teknoloji araştırmacısı John Naisbitt tarafından geliştirildi. Nazizm ile suçlanan Alman filozof Martin Heidegger’in teknoloji eleştirilerini farklı bir noktaya taşıdı. Naisbitt, bilim ve teknolojide gelişmiş̧ Batı toplumlarını, teknoloji açısından yeniden tanımlar: Teknolojiyle zehirlenmiş̧ bölgeler.
Gelişmiş Batı artık dünyanın teknolojik olarak zehirlenmiş̧ bir bölgesidir. Ne talih ki hala teknolojik olarak zehirlenmeye maruz kalmamış bölgeler de var. Fakat teknoloji yeryüzünde giderek egemenliğini artırmakta ve bir pandemi gibi toplumları zehirlenmeye devam etmektedir.
Hızlı teknolojik zehirlenme testi
Aşağıda belirttiğimiz altı basit semptomu gözlemleyerek bir toplumun teknolojik zehirlenme seviyesini tespit edebiliriz.
İşte size bir teknolojik zehirlenme testi! Aslında teknolojik zehirlenme göstergelerinden hiçbiri şaşırtıcı değildir; her biri açık seçik ortadadır.
Teknolojik destek bumerang etkisi yaratıyor
Teknolojik zehirlenmeden kendimizi korumak için dinde, sporda, kişisel gelişim kitaplarında, zihinsel ve fiziksel güç artırıcı haplarda yaşama dair bir anlam arıyoruz fakat gerçekte hiçbiri işe yaramıyor, aksine Bumerang etkisi yapıyor bunlar. Teknolojiyle desteklendiklerinden teknoloji kültürünü besliyorlar. Din de spor da teknolojikleşmiş haldȩ yani onlara da teknoloji bulaşmış durumda. Dijital din, e-spor örneğin. Çivi çiviyi sökemiyor bu kez.
Naisbitt’in önerdiği, bizi bu ağır ve maliyetli zehirden koruyabilecek şeyler aslında çok bilindik ve sıradan. Tam da eskilerin sözlerinin bir tekrarı gibi görünüyor. İşte birkaçı:
Gelecek on yıllarımız teknolojik kuşatmanın yayılmasıyla geçecek. Bu artık garanti. Çünkü pandemi bizi teknolojiye mahkum etti. Şimdi gerçek bir teknolojik paradoksla karşı karşıyayız. Pandemiye karşı çözümü teknolojiden bekliyoruz fakat pandemi teknolojik cihazlar yoluyla daha hızlı yayılıyor. Uçaklar, arabalar, dünyanın bir ucundan diğer ucuna kargoyla gönderilen teknolojik ürünler virüsü küresel bir salgına dönüştürdü. Pandemi yüzünden evimizde kalırken teknolojiden uzak kalamadık, aksine bir lanete tutulmuş gibiyiz: Ekranlar, wi-fi dalgaları, kablolar evlerde adeta yeni bir manyetik alan oluşturdu. Elektronik cihazlar ve ekranlardan yayılan elektromanyetik dalgalar, denizdeki balığı kuşatan su gibi, evinin içindeki kullanıcıyı çepeçevre kuşatmaya başladı.
Teknolojinin albenisi: Lüks, konfor, kolaylık, hız ve haz
Teknolojik zehir, teknolojikleşme ve dijitalleşme hızıyla aynı evrede yayılıyor ve durdurulamıyor. Koronavirüs’ten nasıl korunacağımızı az çok öğrendik ve önlem alabiliyoruz. Fakat teknolojik zehirlenmeye karşı bize bağışıklık kazandıracak panzehri aramaya bile başlamadık. Çünkü henüz varlığından haberdar değiliz. Yaşadığımız acı ve trajik vakalardan teknolojinin sorumlu olduğunu henüz idrak edebilmiş değiliz. Teknoloji, “lüks, konfor, kolaylık, hız ve haz içinde” bu zehri bize sinsice enjekte ettiğinden kuşku ve tiksinti yerine, ona minnet ve hayranlık duygusuyla karşılık veriyoruz. Teknolojik zehirlenmenin en bariz semptomu da bu zaten: Teknolojiyi yüceltmek ve umudu ona hasretmek.
Zehirlenme semptomlarını doğru okuyabilirsek eğer, hâlihazırda erken uyarı sinyallerinin çalındığı bir “teknolojik alarmizm” durumu yasadığımızı görürüz. Dünyamız, kültürümüz ve yaşamlarımız alarm veriyor. Kulak kabartıp duymaya hazır olana tabi ki!