Aileyi cinsiyetçi izlerden arındırarak yeniden inşa mı etmeliyiz yoksa aile kurumunu kökten yok mu etmeliyiz? Bu soru çeşitli feminist akımlar tarafından da tartışılmış ve farklı ideolojiler geliştirilmiştir. Peki, bu ideolojiler sorunu çözmek için yeterli midir?
Aleyna Kır yazdı.
Feminizme kadın merkezli bakış açısından baktığımızda en genel tabiriyle kadınlara uygulanan ayrımcı politikalara karşı verilen bir mücadele alanı olduğunu söyleyebiliriz. İlk dalga feminist hareketlerin ortaya çıktığı 19. yüzyıllardan bu yana feminizm, kadınların çeşitli siyasi ve sosyal hakları için mücadeleler vermiş, kadının ikincil konumda görülmesi ve ezilmesinin sebeplerini araştırmıştır. Bu sebeplerin en belirleyicilerinden biri iktidar mekanizmaları ve en belirleyici iktidar mekanizmalarından biri ise aile kurumudur.
Kadının Kapasitesinin ve Emeğinin Sömürülmesi
Aile eril us tarafından erkeğin arzusu, soyun devamını sağlamak ve kadını tahakküm altına almanın meşru bir yolu olarak icat edilmiştir. Bu amaca yönelik olarak kadınların çocuk doğurmak, kadınlık yapmak ve ev içinde bulunmak gibi görevleri vardır. Bunlar birer görevidir çünkü ev içine hapsedilmiş kadın her ne yaparsa yapsın bunu isteyerek değil bir görev olarak yapmaktadır. Eşitsiz olan iş bölümü kadının var olan kapasitesini kullanamamasına, potansiyelini geliştirememesine, zayıf, güçsüz olmasına ve kendinden daha güçlü gördüğü erkeğe bağımlı hale gelmesine neden olur. Bu duruma düşen kadınlar, kendilerini; dişilik vasıfları, dış görünüşleri ile birer arzu nesnesi olarak hazırlayarak saygın görülmeyen konumlarını bu yolla pekiştirirler.
Kadına toplum tarafından biçilen roller eril usun değerlik terazisine göre yani güç, para ve saygınlık açısından ikincildir. Kadının ev içi görevlerinin hem değersiz görülmesi hem de ücretlendirilmemiş ev içi emek olması nedeniyle kadının emeğinin sömürülmesine neden olmaktadır. Bu durum “eril usun” hâkim kıldığı bir durumdur çünkü bu yolla kadın hem ev içine hapsedilmekte hem de emeği sömürülerek erkeğe bağımlı hale getirilmektedir. Ayrıca ev dışına çıkamayan kadınlar, erkeğin kendi süzgeçlerinden geçirip eve getirdiği bilgiyle yetinmek zorunda kalırlar gerçi bu durum biraz değişmiş, teknolojinin gelişmesiyle televizyon ve internet gibi araçlarla bilgi az da olsa eve girmiştir.
Tahakküm Tahakkümü Doğurur
Ailede kadın annelik ve çocuk bakımı baskısı altında ezilmektedir. Kadına yönelik toplum ve sorumluluk baskısı annenin bu baskıyı çocuklardan çıkarmasına neden olur. Tıpkı erkeğin kadında tahakküm kurması gibi anne de çocuk üzerinde tahakküm kurmaktadır ve bu tahakküm çocuklar aracılığıyla nesilden nesile geçmektedir. Bu sebeple bu tutum sadece kadını değil, çocuğu, erkeği ve bir bütün olarak toplumu daha iyi bir deneyimden mahrum bırakır çünkü sizler kadınları baskıladığınızda insan ırkının potansiyelinin yarısını gözden çıkarırsınız ve kalan yarısını yetiştiren anneleri ve buna orantılı olarak yeni nesli pedagojik terminolojiden yoksun bırakabilirsiniz.
Bütün bu sebepler ve daha nicelerinden dolayı maalesef ki aile kurumu kadını değersizleştiren, onu eve hapsedip potansiyelini baskılayan, emeğini sömüren ve bununla doğru orantılı olarak toplumu olumsuz etkileyen, eril söylemin yeniden üretildiği bir mekândır.
Liberal Feminizm
İlk olarak liberal feministlerden bahsedecek olursak, liberal feministler aile kurumundaki sorunu erkeğin akılla kadının ise duygu ile bağdaştırılıp özel alana hapsedilmesinde bulmuşlardır. Bu yüzden çözüm olarak kadına yasal hakların tanınması ve kadının kamusal alana geçişinin sağlanmasını desteklemişlerdir. Onlar, kamusal alana geçişle birlikte kadının kapasitesinin güçleneceğini ve bu yolla kendini şehvet düşkünü bir oyuncak olmaktan kurtaracağını savunmuşlardır.
Bana göre savundukları ideoloji bir noktada doğru olmakla birlikte kesinlikle eksiktir çünkü kadın emeğinin sömürüsü ve kadının nesnelleştirilmesi yalnızca ev içi mekânda değil, ev dışında da var olmaktadır.
Dünyanın birçok yerinde kadınlar, erkeklerle aynı işi yapmalarına rağmen daha düşük ücret almaktadırlar ya da erkeğin yanında bir güzellik nesnesi olma rolünü yerine getirmektedirler. Bu sebeple bu durumun temel nedeni hukuksal değil kültüreldir, kadın tarafından yapılan işlerin ataerkil düzende değersiz görülmesidir. Bu ideolojinin doğduğu yerlerden biri de ailedir çünkü aile toplum içindeki tüm ilişkileri etkileyen bir kurumdur ve Mary Wollstonecraf gibi liberal feministler aile kurumuna yönelik kökten itirazlar geliştirmeyerek bir açıdan kadın ezilmişliğini ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorununu aile kurumundan bağımsız bir değerlendirmeye tabi tutmuşladır.
Kültürel Feminizm
Kültürel feminizm de liberal feminizm gibi aydınlanma düşüncesinin ortaya koyduğu akıl- duygu ayrımına itiraz etmekle birlikte duyguyu kadının lehine bir özellik olarak da tanımlayarak liberal feminizmden ayrılır. Kadının şefkati, anaçlığı, sevgisi bir zayıflık değildir. Onlara göre bütün bunlar eril usun kurduğu rekabet ve savaş dolu bu kötü dünyayı güzelleştirecek avantajlardır. Bütün bunların kadını, erkeğin üstünde tutan vasıflar olduğunu öne sürmüşler, hatta kadının üstün özelliklerine dayalı bir anaerkil rejimi kurmayı bile önermişlerdir. Bu doğrultuda aile kurumu da dönüşmelidir. Özetle kültürel feministlerin amacı aileyi yok etmek değil, onu, kadının özgürlüğünü, saygınlığını ve iç tatminini yok eden bir kurum olmaktan çıkarmaktır. Kültürel feminizmin aile kurumunun dönüştürülmesi ideolojisini doğru bulmakla birlikte kadınlara belli başlı özellikler tanımlaması ve erkekten üstün tutması da cinsiyetçi bir söylemdir.
Radikal Feminizm
Radikal feminizm, toplumda temel kötülüğü kadına yönelik baskı olarak gören ve çözümü tüm standart cinsiyet rollerine ve erkek hakimiyetine karşı çıkmakta bulan feminizmin bir koludur. Bu sebeple radikal feministler kültürel feministlerin aksine aile kurumunun ortadan kaldırılması gerektiğini savunmuşlar. Onlara göre aile kurumu kadının özgürlüğünü kısıtlayan en büyük etkendir çünkü çocuk doğurmak ve onu yetiştirmek kadının vaktini ve enerjisini tüketmektedir. Ayrıca çocuk ve anne arasındaki bağın hem annenin hem de çocuğun ruhsal yapısını kötü etkilediğini savunurlar. Bu yüzden bazı radikal feministler yapay üreme ile çocuğun anne ile bağının zayıflatılması gerektiğini böylece biyolojik ailenin baskıcılığının yok edilebileceğini düşünürler fakat aile kurumunun ortadan kalkması halinde öngörülemez büyük sorunlar ortaya çıkabilir. Bu ideoloji de insanların daha mutsuz ve eksik hissettiği bir yaşama, düzensiz bir topluma, yeni daha büyük sorumluluklara yol açabilir.
Heteroseksist Aile Yapısı
Heteroseksizm yalnızca kadın ve erkek arasında yaşanan heteroseksüel cinselliği normal gören diğer bütün cinsel pratikleri, arzuları anormal, sapkın veya hastalıklı olarak kabul eden toplumsal bir sistemdir. Eril düşünceyle inşa edilen her şeyde olması gerektiği gibi aile kurumundan da cinsiyetçi izlerin silinmesi ve kurumun yeniden inşa edilmesi gerekir fakat cinsiyetçi izleri silmek sadece kadın- erkek arasındaki eşitliği sağlamakla olmaz çünkü bunu yaptığınız anda “ara cinsiyetleri” yok sayarak başka bir cinsiyetçi söylem üretirsiniz. Yani aile kurumu zorunlu olarak görülen heteroseksüel aile yapısını dayattığı sürece ataerkil tutumdan, tahakkümden çıkamayacaktır. Ancak bir neslin ideolojisinin cinsiyetlere ve her türlü eşitsizliğe bakış açısının değişmesiyle kimsenin diğerinden daha değersiz görülmemesiyle insanlar birbirlerine saygı duyar ve birbirleri üzerinde tahakküm kurmazlar. Bu sayede aile kurumu da baskılayan bir kurum değil, kişinin potansiyelinin daha hızlı farkına varabilmesini sağlayan bir kurum olur.
Aleyna KIR
https://www.instagram.com/aleyynaakr/
Kaynakça