Teknoloji ilerleyip daha çok amaca hizmet etmeye başladıkça son derece şaşırtıcı gelişmeleri de beraberinde getirmektedir. Öyle ki uzmanlar, bugüne kadar ki yıkıcı inovasyonların gelecekteki gelişmelere göre sadece ısınma hareketleri olduğunu söylüyor ve bu geleceği ancak “belirsizlik” kavramıyla açıklayabiliyorlar. Artık tek öngörülenin, belirsizlik olduğu bir çağa doğru ilerlemekteyiz.
Bilgi Çağı olarak adlandırılan 1950’li yıllardan bugüne nasıl ki “hız” teknolojik gelişmelerde başrolü oynadıysa görünen o ki bundan sonra da “belirsizlik” mefhumu ile sıkça karşılaşacağız. İşte bu belirsiz geleceğe karşı, başta Toffler ve Castells olmak üzere teknoloji yazarlarının neredeyse tamamı hazır olunmasını salık vermekte. Peki neye, nasıl hazır olunmalı? Bu alanda çok önemli başlıklar kapsamlı bir incelemeyi hak ediyor.
Kaynaklar 1960’lı yılların başından itibaren yeni bir çağın başladığını bildirmektedir. Burada bilim, bilgiye yeni bir işlev yükleyerek onu bilgi ve iletişim teknolojilerinin geliştirilmesinde kullanmaya başlamış böylece, bilişim kültürünün ilk öğeleri ortaya çıkmıştır.
Geldiğimiz noktada teknolojinin etkilerine bağlı olarak bu çağın da sonlarında olduğumuz ve geleceği işaret eden izleri görebilmekteyiz. Bu izlerden biri olan “teknolojik insan” da siber alanla fiziksel alanın entegre edilmiş halini görmekteyiz. Burada yapay zekâ, robotik sistemler ve eşyanın interneti gibi teknolojiler kullanılarak yeni değerlerin üretimi amaçlanmaktadır. Özetle, “insan için değer, değer için üreten insan” mantığı güdülmektedir.
Üretilen teknolojinin bugüne kadar ki hedefinin ekonomik refaha yönelik olduğunu söyleyebiliriz. Fakat Toplum 5.0 projesi çerçevesinde yeni bir toplumun, yeni bir çağın geleceğinin aşikâr edilmesiyle birlikte, proje kapsamında “değer odaklı teknoloji” fikri ortaya atılmıştır. Peki nasıl bir “değer” anlayışı bu? Hangi alanı refere etmekte? Ekonomiyi mi, sosyolojiyi mi, siyaseti, hukuku vs. mi yoksa hepsi mi?
Bu belirsizliği giderecek ekonomik ilerleme ile toplumsal değerler arasında denge sağlayacak bir modele ihtiyaç var. Toplum 5.0’ın “değer”e vurgu yapması bu anlamdaki açığı kapattığını akla getirse bile proje bütünlüklü olarak incelendiğinde “değer”in sadece ekonomik refah anlamında ele alındığı görülecektir. Yaşam standartlarının yükseltilmesi hedefi toplumu ancak ekonomik yönden ilgilendirmektedir.
Görünen o ki Japonlar için mutlu bir toplumun yolu “dost teknoloji”nin ekonomik refaha aracılık etmesinden geçmektedir! Fakat Japonlar gibi toplumsal değerlerin ön planda olduğu bir toplumda siyasal önderlerin, dijital kanaat önderlerinin tavsiyesine uyarak, mutlu bir toplumun anahtarının ekonomik refaha bağlanmış olması bir çelişki gibi görünmektedir. Ya da iyimser bir bakış açısıyla şimdilik bu konunun üzerinde durulmak istenmemiştir.
Çünkü bilinmektedir ki günlük yaşantıda büyük öneme sahip olan değerler, bir sosyal yapıya şekil verirken, Habermas’ın deyimiyle, aynı zamanda toplumun bireylerine açıklama yeteneği de kazandırmaktadır. Örneğin bayrak gibi toplumsal bir unsura atfedilen değere göre bireyler ona yönelik duygularını ifade edebilir. Toplumsal kurumlar, adetler, gelenekler, aile, ekonomi, eğitim ve öğretim gibi birimler de hem değerleri ifade eder hem de onlardan güç alırlar.
Bu nedenle Smith’in ekonomik terim olarak kullandığı değişim ve kullanım değeri ile sosyolojik “anlam” olarak “değer” birbirine karıştırılmamalıdır. Bir topluma ait olma noktasında bireylerin ihtiyaç duyduğu bu “anlam”a din, siyaset, ahlak, aile, üretim ve mülkiyet ilişkileri gibi unsurlar kaynaklık etmektedir. Dolayısıyla olaylar ve olgular karsısında toplumsal birliği sağlayacak anlam birliğinin kaynağı toplumsal değerlerdir.
Araştırmalar teknolojinin de toplumların değer sistemini önemli biçimde etkilediğini göstermektedir. Mesela günlük yaşamda hırsızlık yapmayı ahlaki değerleriyle ve toplumsal statüsü ile bağdaştıramayan birinin internet ortamında hırsızlık yapabilmesi veya başkalarına zarar vermesi, kişinin değer anlayışında teknolojinin yol açtığı aşınma olarak yorumlanabilir. Bu nedenle geleceğe yönelik endişeleri gidermek açısından teknolojinin hem suç işleme de hem de suç ve suçlularla mücadele için etkin imkânlar sunması gibi çift yönlü özelliği göz önünde bulundurularak değerler sistemi içindeki yerinin tespit edilmesi önemlidir.
Bu açılardan bakıldığında toplum değiştikçe anlam kazanan unsurların yeniden tanımlanması ve uzaklaştırılanların yerine yenilerinin bulunması gerekmektedir.
Toplum 5.0, hedefledikleri bakımından incelendiğinde insanlığa çok önemli katkılarının bulunduğu açıktır. Ama unutulmamalıdır ki her ne kadar küresel iş birlikleri ve global çözümlerden söz ediliyor olsa da Toplum 5.0 Japonların ulusal girişimidir ve her toplumun yerel değerleri ve koşulları farklı olduğundan Toplum 5.0 projesinin hazır, uygulanabilir bir paket olarak görülmemesi gerekir. Bunun yerine hedeflediği temel prensipler ve global faydaları göz önünde bulundurularak, yerel gerçeklikler içinde beliren ihtiyaçlara ve ortaya çıkabilecek etkilere göre yorumlayarak yenilenmesi önemlidir.
Sonuç olarak denebilir ki din, siyaset, ekonomi, ahlak, aile, üretim ve mülkiyet ilişkileriyle bir bütünlük gösteren toplum, elde edilen yeni bilgilerin de etkisiyle sürekli değişmektedir. Bu değişimden değerler sistemi de etkilenmektedir. Tüm ihtiyaçlarını kendi karşılayabilecek bir kabiliyete sahip olacağı düşünülen geleceğin “süper akıllı insan”ının, toplumsal bütünü ilgilendiren meselelere karşı tutunacağı tavrın, “değer”e atfettiği anlam ile bağlantılı olacağını söyleyebiliriz. İnsanların açıklama yeteneğinin şekillendiricisi olarak görülen toplumsal “değer”in, ekonomik “değer”den ayırt edilerek yeniden düşünülmesi ve bu şekilde Toplum 5.0’a uyarlanması, her dönemde bir ihtiyaç olarak beliren “anlam” üretiminin devamını sağlayacaktır. Refah düzeyinin yükseltilmesi ekonomik açıdan toplumu rahatlatsa da tam bir uyumun sürdürülmesi açısından “değer”in, hem ekonomik hem de sosyal anlam bakımından Toplum 5.0’a uyarlanması gerekmektedir.
Yazan: Abdulkadir Büyükbingöl Marmara Üniversitesi, Doktor Adayı