Son zamanlarda yayınlanan bir rapora göre 2011 ve 2017 yılları arasında tehlikeli mekanlarda daha egzotik fotoğraf çekebilmek amacıyla büyük bir risk alarak, tehlikeye bir adım daha yaklaşarak, kameraların önünde selfie çektirmek için hayatını kaybeden insanların sayısı 259’du.
Peki bu insanlar neden bu kadar büyük bir riski, sadece selfie çektirmek için göze alıyorlardı? Onların bu riski almasına neden olan takıntıların arkasında yatan nedenler nelerdi? Bu insanların psikolojik derinliklerine inebilirsek karşılaşacağımız nedenler ne olacaktır?
2014 yılında Tayvanlı, deneyimli bir yürüyüşçü olan Gigi Wu, arkadaşlarının isteği üzerine karla kaplı bir dağın tepesinde, bazı pozlar vererek bu pozların popüler dergilerde yayınlanmasına izin verdi. Bu fotoğraflar okuyucuların büyük ilgisi ile karşılanınca model ve macera sporlarına olan kişiliği ile ön plana çıkan Gigi Wu, dört yıl boyunca tehlikeli pozlar vermeyi sürdürdü. Asya’nın en etkileyici 100’den fazla zirvesinde, farklı pozlarda fotoğraflar çektiren Wu, pozlarını izleyicilerle buluşturan Tayvan TV’ye teşekkür ederek kendisinin çekimlerine gösterilen ilgiye hayran kaldığını belirtir ve fotoğrafların hem saçma hem de güzel olduğunu söyler. 2021 yılının ocak ayında Gigi Wu, 10.000 fitlik zirveye ev sahipliği yapan Tayvan’ın Yushan Ulusal Parkı’nda bir gezintiye çıkarak parkın merkezindeki dağın zirvesinde selfie çekmeye karar verir ve zirveye doğru tırmanmaya başlar. Bir müddet sonra da 100 ft. yükseklikten aşağıya yuvarlanır. arkadaşlarıyla iletişime geçerek vücudunun alt kısmını hareket ettiremediğini belirterek acil servisi çağırmalarını ister.
Fakat sıcaklıklar mevsimin en soğuk doruk noktasındadır ve kurtarma ekipleri helikopter ile ona ulaşmak için girişimde bulunsa da yürümek zorunda kalmışlardır ve ekibin Wu’ya ulaşması 43 saatten uzun sürmüştür. Olay yerine ulaştıklarında ise hipotermi, iç yaralanma ya da her ikisinden de kaynaklı Wu’nun hayatını kaybettiğini görmüşlerdir.
Olaydan sonra Wu’nun sosyal medya hesapları silindi. İnternet sayfalarında ise geriye sadece kendisi ile alay eden eleştiriler ve hayranlarının karşılıklı mesajları kaldı. Peki, neden bazı selfie çekimleri ölümle sonuçlanır? İşin açıkçası özçekim yaptığımızda, dikkatimizi ayaklarımızı nereye koyduğumuza veya etrafımızdaki risklere göre değil kameraya ve çekime göre odaklarız. Selfie yaparken kendimizden öyle bir geçebiliriz ki bir uçurumdan aşağıya doğru adım atmak veya şelalenin üzerinden yuvarlanmak üzere olduğumuz hakkında hiçbir fikrimiz olmaz.
Wu’nun ölümü, selfie çılgınlığı ile ilgili ölümlerin en tazelerinden. Bazı sosyal medya araştırmacıları tarafından “cinayet” olarak adlandırılmakta. Kanadalı Rapçi Jon James McMurray, bir müzik videosu için selfie çekerken bir Cessna uçağının kanadına çarparak öldü. Bu da bir başka selfie çılgınlığı örneği olarak kayıtlara geçti. Yine, Yosemite’deki Taft Point kayalıklarında selfie çekerken uçurumdan aşağı yuvarlanan seyahat blogcuları Meenakshi Moorthy ve Vishnu Viswanath’ın ölümlerine de tanık olduk. Kudüslü turist 18 yaşındaki Tomar Frankfurter, Nevada Fall’da selfie çekerken şelaleye düşerek hayatını kaybetti. YouTube’da heyecan arayan popüler bir macera gezisi programı High on Life’ın üç yıldızı, British Columbia, Squamish yakınlarındaki bir şelale önünde selfie çektirmek isterken şelaleye düşerek öldüler.
2020 yılı mart ayında, Arizona hayvanat bahçesindeki bir Jaguar ile selfie çektirmek isteyen bir adam hayvanat bahçesinin bariyerlerini aşarak Jaguarın bulunduğu bölüme girmeyi başardı fakat Jaguar bu selfie fikrinden hiç hoşlanmamış olacak ki hızla kendi kafesine giren bu adama saldırarak adamı ağır yaraladı. Görevlilerin yardımı ile öfkeli Jaguarın pençelerinden yaralı kurtulmayı başaran bu adamın başına gelen felaket, selfie çılgınlığının geldiği yeri göstermesi bakımından manidardır.
Birçok kişi tehlikeli mekanlarda selfie çektirirken hayatını kaybetmekte ve bu insanların bazen cesetleri olaydan günler sonra bazen ise hiç bulunamamaktadır.
Moorthy ve Viswanath, Yosemite’deki Taft Point’te selfie çekerken yere düştüler. (Fotoğraf: Xuanxu / Creative Commons)
Moorthy ve Viswanath’ın ölümlerinin arkasından internette kendileri hakkında birçok olumsuz yorum yapıldı. Bu yorumlar gençlerin, “şaşırtıcı derecede aptal”, “şımartılmış”, “dikkatsiz” ve ” takıntılı” olduklarına dair yorumlardı. Stanislaus kasabası şerif departmanı ocak ayında hazırladıkları olay aydınlatma raporunda ve uzmanlarca hazırlanan tıbbi raporda, çiftin “ölümden önce alkol içerek sarhoş olduklarını” belirlemişlerdir. Buna rağmen internette bu gençleri küçümseme yarışı “narsisizm” “aptallık” suçlamalarıyla devam etmiştir. Oysa Wu’nun tökezlemesine neyin sebep olduğunu asla tam olarak bilemeyebiliriz.
Bunun gibi ölümleri aptalca veya bencilce kınamak bir şekilde güven verici gelebilir, ancak bu tamamen adil görünmüyor ve açıkçası, ortaya çıkan araştırmalar bu konumu desteklemiyor.
2018 yılında Journal of Family Medicine ve Primary Care’de yayınlanan bir araştırmada, 2011’den 2017’ye kadar kaydedilen 259 ölümcül selfie vakasında, ilgili ölümlerin dörtte birinden fazlasının riskli davranışta bulunmadıkları belirtilmiştir. Ayrıca genç erkeklerin karıştığı ölümlerin çoğunun riskli davranışlardan kaynaklandığını fakat selfie çekerken hayatını kaybeden kadınların yarısından fazlasının ise riskli bir davranışta bulunmadığının belirlendiği de ifade edilmiştir.
“The Selfie Paradox” kitabının yazarı Sarah Diefenbach, Münih Ludwig-Maximilians Üniversitesi’nde tüketici psikolojisi profesörü olarak görev yapmaktadır. 2017 yılında yazdığı araştırma makalesinde insanların farklı nedenlerden dolayı selfie çektiklerini, bunun sebebinin ise sevdiğimiz insanlarla iletişim kurmak, özgüven oluşturmak, öz imajımızı iyileştirmek, kişisel geçmişimizi kronolojiye dönüştürüp kayıt altına alarak önemli anlarımızı markalaştırmaktır. Anılarımızı markalaştırmak, imajımızı kontrol etmek ve kendimizi topluma kabul ettirebilmek bizler için önemlidir. Aslında, bu tür davranışların bizim DNA’mızın bir parçası olduğu da iddia edilir. Çünkü insanlar başkalarının kendileri hakkında ne düşündüğünü çok önemser. İnsanın çocukluk süresi diğer canlıların çocukluk sürelerinden daha uzun sürmektedir.
“Selfie” ve “Nasıl Takıntılı Olunur?” (West Became Obsessed?) kitaplarının yazarı Will Storr da aynı fikirde. Storr, başarılarımızı her zaman canlı renklerle belgelemek istediğimizi belirtir. İnsanların kameraların önüne gelmeden önce Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde belirttiği gibi öz gerçekleştirim aşamasına yükselmeleri durumunda selfie çekmek zorunda kalmayacaklarını çünkü o zaman başkalarının dikkatini çekmenin başka yollarını bulabileceğimizi söyler. Aristokratlar kendi portrelerini yaptırırlar. Kaşifler sevdiklerinin minyatürlerini taşırlar. Bilim ve keşif öncüleri gittikleri coğrafyalara çizimlerini ve silüetlerini asar. Bu şekilde o dönemlerin şartlarında selfie ihtiyaçlarını gidermişlerdir. 1925’ten itibaren ise insanlar fotoğraf kabini kameraları için sıraya girmeye başlamıştır. Yirmi yıl sonra ise Edwin Land bizi Polaroid kamerayla tanıştırmış ve anlık görüntü yakalama fırsatına vesile olmuştu.
Uzmanlar sorunun, fotoğrafları çekerken beynimizin içinde olduğunu söylüyorlar. Psikologlar buna seçici dikkat veya dikkatsiz körlük diyor. Temel kavram şu: Beynimiz aldığı tüm uyaranları bir seferde muhtemelen işleyemez, bu yüzden neye ayrıcalık vereceği ve neyi göz ardı edeceği konusunda seçim yapar. Bunu en iyi açıklayan video sanırım, izleyicilerden küçük bir grup insanın bir basketbol topu kaç kez ileri geri attığını saymaları istendiği videodur. Videonun sonunda anlatıcı, izleyicilere karede goril kıyafetli adamı görüp görmediklerini soruyor. Çoğu insan bunu yapmaz. Neden? Çünkü başka bir şeye yoğunlaştıkları için bir başka objeye yani tehlikeye odaklanamıyorlar.
Selfie çektiğimizde tam olarak böyle olur. Dikkatimiz kamera ve çekime odaklanır, ayaklarımızı nereye koyduğumuza veya etrafımızdakilere değil. Riskli davranışlarda bulunma niyetinde değilizdir ama çok geç olana kadar o alemde dolaştığımızın farkında da değilizdir.
Peki ya kasıtlı olarak risk arayan özçekim yapan insanlar için ne diyebiliriz?
Onlara göz yummadığını hızlıca söyleyen Storr, yine de çağdaş kültürümüzde bu yüksek riskli özçekimleri anlamanın oldukça kolay bir yolu olduğunu iddia eder.
1980’lerde gençler, yüksek duvarlardan atlayarak fotoğraf çektirme yarışına girmişti. Arkasından Alplerin yüksek zirvelerinde kayak yapma tutkusu popüler olmaya başladı. Sonrasında ekstrem sporlar insanlar arasında kendisine yer bulmaya başladı. 1970’lerin sonları ve 1980’lerin başlarında çok az sayıda kişinin tırmanmaya teşebbüs ettiği Everest zirvesine 1990’lara gelindiğinde normalin üç katından daha fazla talep olmuştu. Bu sayı her geçen yıl da artmaktadır. Peki, neden? Nereye gidiyoruz? Storr’a göre kültürümüzde statünüzü savunmanın; bir dağı fethetmekten, bir tepeden atlayan bir sincap kıyafeti giymekten, büyük bir dağa tırmanmaktan, uçurumdan atlamaktan, şelaleye düşmekten daha az riskli yolları bulunmakta.
Selfie yapanların mükemmel çekimi bulmak için kasıtlı olarak son derecede yüksek binaların zirvelerini seçmeleri tabi ki tesadüf değildir. Tıpkı fotoğraf sanatçısı Victor Thomas gibi. Kendisi geleneksel bir fotoğrafçı olarak başladığı meslek hayatında tehlikeli mekanlarda fotoğraf çekerek sosyal medyadaki takipçi sayısını artırmıştır. Kendisi bir dergiye verdiği röportajda aslında çok cesur bir kişi olmadığını fakat içindeki yenilik arayışının ve takipçi sayısını artırma arzusunun kendisini büyük bir sosyal mesaj oluşturma ihtiyacına ve uç ortamlara ittiğini belirtmiştir. Bir Brooklyn’li olan Thomas, Manhattan’ın yüksek katlarının tepelerinden sarkarak veya ani hareketler yaparak selfie çekmek suretiyle yeni bir trend oluşturmaya çalışır. Bu türlü büyük risklere Instagram’daki takipçi sayısı artmasa asla cesaret edemeyeceğini söyleyen Thomas’ın çalışmalarını sergilemek için sponsorları ve gönüllü takipçileri var. Thomas aldığı riske her ne kadar üzülse de popüleritesini ve takipçi sayısını artırdığı için sevinçli olduğunu itiraf ediyor. Ayrıca kendisini selfie çekmeye iten nedenin ilgi, sevgi ve sosyal eleştiri olduğunu da ekliyor. Thomas, “Başkalarının sahip olamayacağı perspektifleri yakalamak istiyorum. Geldiğim yerde, insanlar varoşlar içerisinde yaşamakta, çatı katı manzaraları bile yok. Fotoğraflarla da olsa bu manzaraları zenginlerden alıp topluma geri vermek istiyorum” diyor.
Instagram’ı 2012’de satın alan Facebook, şüpheli içerikleri denetlemek için güvenlik standartlarına önem verdiğini belirtti. Bu standartlar, şiddeti veya kendine zarar vermeyi yücelten kişilerin görüntülerinin yayından kaldırılacağı konusundaydı. Facebook, insan vücudunun sanatsal tasvirleri de dahil olmak üzere herhangi bir risk içeren resim veya içeriği tehlikeli olarak etiketler ve ilgili kişiyi uyarır. Şirket, çocukların dans ederek hareket halindeki arabaların önüne fırladığı “Kiki Challenge” gibi tehlike içeren sahneleri tespit etmek için karmaşık bir yapay zekâ ve antropolojik analiz kombinasyonu kullanmaktadı.
Twitter, kendine zarar verme görüntüleri yayınlayan kişilerin hesaplarını askıya alır. YouTube, “izleyicileri şok etmeyi veya tiksindirmeyi amaçlayan şiddet veya kanlı içeriği” yasaklar. Görünüşe göre tüm bu tedbirler birisinin ölüm videosunun yayınlanmasını engellemiyor: Yongning’in öldüğü kazanın videosu hala sosyal medyada yer almakta.
Tehlikeli özçekimlerin yayınlanmasıyla ilgili kuralları gözden geçirme veya güçlendirme planları olup olmadığını sormak için Twitter ve YouTube ile iletişime geçildiğinde iki şirket de yanıt vermemeyi tercih etti. Instagram ve Facebook temsilcisi sorunlu görüntüleri tespit etmek için yönergelerini ve yöntemlerini sürekli olarak geliştirdiklerini, ancak selfie çekimlerini daha sağlam bir şekilde denetlemeye başlamak için somut planları olmadığını söyledi.
ABD Milli Park Servisi’ne gelince, Milli Park Servisi sözcüsü Mike Litterst, ajansın sistem çapında selfie politikaları oluşturma niyeti olmadığını söylemiştir. New Jersey’deki Thomas Edison Ulusal Tarihi Parkı ve New York’taki Franklin D. Roosevelt Ulusal Tarihi Alanı da dahil olmak üzere birkaç NPS mülkünün selfie çubuklarını yasakladığını, bunun daha çok “kültürel kaynakların korunmasıyla ilgili” olduğunu belirtmiştir. Yellowstone gibi diğer parklar, ziyaretçilerden “resim çekmek için hayvanlara asla yaklaşmayacaklarına söz verecekleri ve güvenli selfieler çekeceklerini” taahhüt etmelerini istemektedir. ABD’deki büyük kanyonun en derin uçurumunun kenarında, ziyaretçileri riskli davranışlardan kaçınmaları için uyaran şu uyarı dikkat çeker: “Senin gibi biz de uçurumların ve gökdelenlerin kenarında durmanın cesurca teşebbüslerin hayranıyız, ama bu durumlarda rüzgârın ne kadar ölümcül olabileceğini biliyor muydunuz? Hayatımız riskli bir fotoğraf çekmek kadar değerli, değil mi?”
Çeviren: Halil İbrahim İşbilici