Genetik mühendisliğinde yaşamımızı tüm yönleriyle değiştirecek gelişmeler yaşanıyor. Bundan beş on yıl önce dijital teknolojilerin hayatlarımızı nasıl etkilediğini konuşurken bugün, biyoteknolojinin bedenlerimizi ve geleceğimizi nasıl şekillendireceğini tartışıyoruz. Peki, insanın potansiyelini en üst düzeye çıkarmayı hedefleyen biyoteknolojik devrimi hayranlıkla karşılamamıza gölge düşüren içimizdeki kaygının sebebi nedir?
Bu endişenin peşine düşen Elif Akçay’ın “Biyoteknoloji Çağında İnsan Kalabilmek” isimli kitabı Sarmal Kitabevi’nden yeni çıktı. Biyolojinin ve genetiğin hizmetine giren teknolojiyi, insanın evrimi ve transhümanizm bağlamında ele alan kitap, aynı zamanda Genom Projesi’nin insanlığı getireceği noktayı çarpıcı bir biçimde göz önüne seriyor. Kitabı okuduktan sonra hem distopik hem ütopik gelecek kurgularının film senaryosundan ibaret olmadığına ve artırılmış insana yönelik gelecek tasavvurlarının gerçek olabileceğine neredeyse şüpheniz kalmayacak.
Kitabın ilk bölümünde, insanın köken arayışının izleri sürülerek genomun keşfine doğru bir yolculuk yapılıyor. Ardından genetik mühendisliğindeki gelişmeler, İnsan Genom Projesi, genetik bilginin ekonomi-politik değeri ele alınıyor. İnsan bedeninin tasarıma açık olmasının ne gibi sonuçlar doğuracağı konusunda kitap, başucu bir eser niteliğinde.
Biyoteknoloji ile beslenen transhümanizme de geniş bir yer ayrılan kitabın ilerleyen bölümlerinde, CRISPR teknolojisi ile gen düzenlemesinin insanlığın geleceğini belirsiz bir yöne sürükleme tehlikesine dikkat çekiliyor.
“İnsanın yeniden yapılandırılması, toplumun şu an için geçerli olan ve kabul görmüş tüm ilkelerinin yeniden düzenlenmesi anlamına gelebilecektir. Toplum için bu kökten değişim ya biyoteknolojinin tüm yönleriyle insanın iyiliği için kullanılmasına doğru evrilecek ya da insanın kendisine engel olamadığı bilimsel gelişmeleri geçmişte olduğu gibi kötüye kullanmasıyla felaketlere yol açabilecektir.”
İnsanın kendi sınırlarını teknoloji ile aşma ve kendini tasarım harikası bir nesne haline getirme çabasının olumsuz sonuçlarını üstlenmesi gerektiğinden yola çıkan yazar, “insan olmak” kavramının uğrayacağı mutasyonu ve insan türünün nasıl şekilleneceğini sınırlandırmak günümüz insan türünün elindedir” diyor. Etiğin mühendislere ve bilim insanlarına bırakılamayacağını savunan Akçay, etiğin sadece felsefeciler ve akademi içinde tartışılan bir konu olmaktan çıkarılıp gündelik yaşam pratikleri içinde yer bulması gerektiğini söylüyor.
Kitap, içinde bulunduğumuz etik çıkmaza dair sorduğu ufuk açıcı sorularıyla da bir hayli düşündürücü…“Etiğin kendisi dijital devrim ile değişime uğrarken biyoteknolojinin etkisiyle değişime uğratılan insana nasıl bir etik ilke sunulacaktır? Geleneksel etik ilkeler transhümanist çağda geçerliliğini koruyabilecek mi? Dijital Çağ’a uyacak türden ama aynı zamanda insanlığımızı da korumaya yetecek kadar güçlü bir etik oluşturabilecek miyiz?
Biyoteknoloji ve genetik mühendisliğinin etik boyutuyla ilgili sosyal bilim araştırmacıları için önemli bir kaynak eser olan kitap, aynı zamanda biyoteknolojik gelişmelerin insanlığı nasıl bir geleceğe sürükleyeceğini merak eden herkesin ilgiyle okuyabileceği bir içeriğe sahip.
İnsanlığın geleceği ile ilgili büyük tartışmalar cevaplanması uzun sürecek zorlu soruları da miras bırakır. Elif Akçay, insanlık henüz son dönemece girmeden, yani zihnimiz hala bize ait iken bu kitabı yayımlayarak çok önemli bir başarıya imza atıyor.
Yazan: Semra AĞAÇ SUCU