George Orwell’in “Hayvan Çiftliği” adlı eserini okuduysanız orada sürekli daha çok çalışması gerektiğini düşünen, en büyük görevleri üstlenen ve çiftlikte yaşanan her türlü olumsuzluktan ötürü kendisini suçlayan iyi niyetli ama saf Boksör At’ı hatırlarsınız. Çiftliğin lideri olan Domuz Napolyon, Boksör hastalandığında kendisini kesimhaneye satar. Kesimhaneye değil de hastahaneye gittiğini zanneden Boksör, kesimhane arabasında bile “Arkadaşlar burada olup çalışamayacağım için çok özür dilerim!” diye hayıflanır; inşası başlamış değirmenin tamamlanmamasından kendisini sorumlu tutar.
Sertifika peşinde hem para hem de zaman harcayanları görünce Boksör At’ı hatırladım. Sorun, sanırım çalışma sistemimizde. Kurumsal çalışma hayatı, insanda sürekli bir eksiklik duygusunu ve sürekli bir yerlere yetişme kaygısını tetikliyor. Burada hayat, peşinde koşularak alınması gereken sertifikalar dünyası gibi şekilleniyor.
Kurumsal iş dünyası diplomalarınızı yeterli görmez. Ta sanayi devrimi döneminden kalma eğitim kurumlarının günümüz ihtiyaçlarını ne oranda karşıladığı ise ayrı bir tartışmanın konusu. Bu yüzden gerek diplomalarınızı sorgulamaya gerekse yetkinliğinizi sertifikalar üzerinden değerlendirmeye çalışır. İnsan kaynakları yöneticileri için sertifikalar, adayları sınıflandırma kolaylığı sağladığı için bir kolaylaştırıcıdır. İş dünyasının raflarında emre amade bekleyen CV’lerini sürekli güncellemek isteyen adaylar için sertifika almak neredeyse sıradan bir zorunluluk halini almış durumda. Bunu sertifikasyon sektörünün büyüklük, kar oranı ve hacmine bakarak görmek de mümkün.
Her dönemin muteber sertifikaları vardır. Bugünlerde Proje Yönetimi, Test Yönetimi, Scrum Master, Six Sigma oldukça popüler. Biri hiçbir zaman yeterli olmadığından bunları edinmek için hem ciddi bir zaman hem de para harcamanız gerekiyor. İşin asıl üzücü tarafıysa bunun bitmeyecek bir süreç olmasıdır. Özellikle teknoloji sektöründe yaşanan hızlı değişim, alınan sertifikaları çok kısa bir sürede değersiz – belki de geçersiz hale getirmekte ve kişiyi yetersizlik ve suçlulukla karşışık psikolojik bir açmaza itmektedir.
Sertifika istifçiliği: Beyaz yakalı plaza alışkanlığı
Sertifikalar özellikle belli bir alanda tecrübe sahibi olmayan kişiler için bu alana ilgisinin olduğunu göstermek adına faydalı olabilir. Zaten 2-3 günlük eğitimle alınan sertifikaların hiç kimseye bir uzmanlık kazandırmayacağı açık olmalıdır. Fakat tecrübeli çalışanların sertifika peşinde koşmalarını anlamak gerçekten zor. Her yerde çokça bulunabilen ve herkes tarafından alınabilen sertifikaların uzmanlık değeri ne olabilir? Bir kere herkeste olan bir şey değerini yitirir. Açıkçası sertifika istifçiliği, özgeçmiş doldurmak adına biriktirilen beyaz yakalı plaza alışkanlığından başka bir özellik taşımaz.
Sertifikasyon sistemi sorgulanmalı
Mesleki gelişim için de teorik ve pratik ilerleme şarttır ancak sertifikasyon düzeninin bu gelişimi temin edeceğine dair inanç ve yatırımların ciddi ciddi sorgulanması gerekir. Sektörün geldiği noktada artık sertifika yeterli görülmemekte, alınan sertifikanın 2-3 yılda bir yenilenmesi talep edilmektedir. Elbette bu sürekli yenilemeler ciddi bir harcama kalemi demektir.
Boksör At gibi sürekli koşturmak ve koşturamadığı zamanlara pişmanlık duyarak hayatı yaşamak, bir noktadan sonra bizi hasta edebilir. Özellikle kurumsal iş hayatın insanı nesneleştiren dünyasında hasta olmamak, zihnen ve bedenen sağlıklı kalabilmek için bu tür tuzaklara karşı uyanık olmak zorundayız.
Ne dersiniz? Bu sertifikalar bizi kandırıyor mu acaba!
Hasan Yükselten
Not: Başlık, Feridun Düzağaç’ın “Boş Ders Şarkısı”ndan esinlenilmiştir.