Heartmath Estitüsü’nde yapılan çalışmalarla son on yılda kalbin mekanik bir pompadan daha fazlası olduğuna dair yeni kanıtlara ulaşıldı. Araştırmalar, kalbin kompleks bir duyu organı olduğunu düşündürüyor. Dahası var: Kalp, bir tür bilgi kodlama ve işleme merkezine sahip olabilir.
Öncü nörokardiyoloji uzmanı Dr. J. Andrew Armor, kalp anatomisi, organizasyonu ve işlevini üzerine yıllardır yürüttüğü araştırmalarda kalbin geniş bir intrinsik sinir sistemine sahip olduğu sonucuna ulaştı. Başka bir ifade ile artık kalbi, bilimsel olarak “kendi başına çalışan küçük bir beyin” olarak nitelendirebiliriz. 1991’de yapılan araştırmalarda da “kalp beyninin” 40.000’den fazla nöron içeren karmaşık devre sisteminin algılama, düzenleme ve hatırlama işlevlerini düzenlediğine dair kanıtlar elde edilmişti.
Birçok uzmana göre düşünen organımız beyindir. Günümüzdeki hakim paradigmaya göre algılama, veri işleme, kaydetme, hatırlama, karşılaştırma, imgelem hatta hisssetme gibi zihne ait tüm mantıksal ve duygusal işlemlerimizin merkezi beyindir. Bu yüzden beyin, tanrısal bir parçacıktır, diyenler bile olmuş. İnsan psikolojisini yönlendiren ve her şeyi yöneten liderdir. Beyni, sinir sisteminin merkezi olarak kabul eden bu paradigma, kalbin sinir sisteminden bağımsız çalıştığını ve karar verdiğini söyleyen eski bilgeliği görmezden gelir.
Düşünmeyi ve hissetmeyi beyne özgü hale getiren, hislerimizi beynin belli bölgelerindeki elektrokimyasal dalgalanmalarla açıklayan fizyolojik paradgima, insanı diğer canlılardan ayıran özelliğinin serebral korteks olduğu, duyguların yönetiminin limbik sistem tarafından yönetildiğini ve ruh kavramının artık anlamsız olduğunu söyleyen evrim teorisi tarafından desteklenmektedir.
Kalp – Beyin Çatışması
Descartes’la keskinleşen ve zirveye ulaşan düalist görüş, insanın zihin ve bedenden oluşan ikili yapıda olduğu savunur. Modern bilim, insanı beyin merkezli olarak tanımlarken aşırıya gitmiş olabilir. Kalp merkezli insan düşüncesi, çok daha eskilere dayanır.
Aristoteles gibi antik düşünürlerde ve birçok dini metinde kalp insanı düşünme ve hissiyatının merkezi kabul edilmiştir. Bu kardiosentrik düşünce, bilimsel çalışmalarda ensefalosentrik (beyin merkezli) düşüncenin gölgesinde kalsa da günümüze kadar gelmiştir. Dr. Andrew’in çalışmaları hem bu tartışmaya ışık tutabilir hem de kalp merkezli görüşe bir canlılık kazandırabilir. Nassim Haramein’in de dediği gibi, “Bilinci beyinde aramak, sunucuyu radyonun içinde aramaya benzer.” Bizi insan yapan bilincimizin beyinde mi yoksa kalpte mi, yoksa tüm ruhumuzuna mı yayıldığını keşfetmek için bilimin önünde daha çok uzun bir yol olduğu bir gerçek. Örneğin kalbin düşündüğüne, bugün beyne atfedilen görme, anlama, inanma, acıma, sezgi, sevme, belleme ve etkilenim gibi etkinliklerin kalpte gerçekleştiğine dair kutsal kitap Kur’an-ı Kerim’de birçok ifade yer alır.
- “Elçilerle ilgili olarak sana anlattığımız her haberle yüreğini pekiştiriyoruz. (Hud 11/120)”
- “O (kitap) senin kalbine Allah’ın izni ile indirmiştir” (Bakara 2/97).
- “Allah’ın sözü karşısında kalpleri taşlaşmış gibi olanların vay haline!” (Zümer 22).
Hz. Muhammed’in (s.a.s.), “Vücutta öyle bir et parçası var ki o iyi olursa bütün vücut iyi ve doğru olur, bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin, o kalbtir” (Buhari, İman, 39) dediği rivayet edilir. Ve şu duası Müslümanlar arasında epey yaygın tekrar edilir: “Ey kalpleri evirip çeviren Rabbim! Kalbimi dininde sabit kıl!” Öte yandan kalp, ortodoks İslam düşüncesi içinde, bir düşüme merkezi olmasından başka, dini kararlar veren merkezi önemdeki bir aktör olarak da kabul edilmiştir. Allah’a imanın “dil ile ikrar, kalp ile tasdik” edildiğinde geçerli olduğuna hükmedilmiştir. Öte yandan Pascal ve Bergson gibi batılı filozofları derinden etkilemiş olan İslam Düşünürü İmam Gazali, bugün beyne atfedilen akıl ile kalp arasında bir çatışma olduğunu, hakikate ulaşmada, gerçeğin bilgisini elde etmede “kalp gözü” dediği bir tür sezgisel bilgi edinme yeteneğinden bahsetmiştir.
Kalp – Kafa Bütünlüğü
İnsan düşünen beyinden daha fazlası olabilir. Beyinle kalbi çatıştırmak yerine bütüncül bir bakış açısıyla insanı tanımladığımızda, beyinle ilgili zihinsel öğrenme süreçlerinin kalple uyum içerisinde olması, insan psikolojisini rahatlatan bir yapıya dönüşebilir.
Mürüvvet ÇALIŞKAN