Sokrates, “Batı Felsefesinin Babası” olarak kabul edilir; ancak belki de bu saygı ifadesi Platon’un olmalıydı.
Platon bolca yazdı ve onun fikirleri zekice, iyi savunulmuş ve güçlüydü. Eserleri pek çok konunun bel kemiğini oluştururdu: epistemoloji, estetik, metafizik, politika ve psikoloji. Ayrıca Platon, Hristiyanlığı da etkilemiştir ki bu da tamamen yeni bir tür din haline gelmiştir.
Hayatta hiçbir şey izole olarak tedavi edilemez. Her fikrin, kişinin, keşfin, buluşun veya projenin arkasında, onu doğuran gizli bir koşullar ağı vardır. Bu belki de en çok akademide geçerlidir. Newton’un da dediği gibi, hepimiz sadece “devlerin omuzlarında yükseliyoruz.“
Felsefe aynıdır. Bu alanın hemen hemen tüm dikkate değer düşünürleri, çağdaşlarıyla birlikte okudu, tartıştı ve fikirlerini değiştirdi. Aristoteles, Platon’a bir yanıttı (ve öğreten), Çin legalizmi Konfüçyüsçülüğün bir eleştirisiydi, David Hume ve Adam Smith yakın arkadaşlardı, Voltaire ve Jean-Jacques Rousseau sürekli birbirlerine saldırdı ve Thomas Hobbes, René Descartes ile düzenli olarak mektuplaşırdı.
O halde şu soruyu yanıtlamak zor olacaktır:
En özgün filozof kimdi? Ama bu elimizden geleni yapmayacağımız anlamına gelmez.
Ağacın Gövdesi
Genel olarak her felsefi konu (en azından Batı’da) “Her şey eski Yunanlılarla başladı” cümlesiyle başlar. Bu ufuk açıcı düşünürler arasında Platon tipik olarak en önde gelen olarak kabul edilir. İngiliz filozof Alfred Whitehead’ten sık sık alıntılanan bir satır vardır: “Batı Felsefesi tarihi, Platon’a düşülmüş dipnotlardan ibarettir.”
Hiç şüphe yok ki bunda bazı gerçekler var. Platon bol bol yazdı hem diyaloglarında hem de Devlet’te siyaset felsefesi, epistemoloji, metafizik ve estetiğin temellerini buluyoruz. Terim var olmadan önce de psikologdu: ruhu; Eros (arzu), Thumos (ruh veya tutku) ve Logos (rasyonellik) olarak üçe bölerek Freud’un İd, Süperego ve Ego‘suna neredeyse mükemmel bir eşleşme yakalamıştı.
En önemlilerden biri de felsefe oyununun kurallarını tanımladı. Diyalog, tartışma, diyalektik ve rasyonel fikir tartışmasının felsefe yapmanın yolu olduğunu gösterdi. Bugün, iyi argümanların mantıklı olması gerektiğini ve çoğu insanın, çoğu zaman, evrenin Hakikatini (büyük H ile) keşfetmek istediğini varsayıyoruz. Bunların hepsi Platon’dan geliyor. (Doğu geleneklerinde benzer bir duygu bulmak zordur.)
Tek bir sorun var: Platon’un ne kadar özgün olduğunu ve Mora’nın ideolojik zeitgeist’inde ne kadarının zaten ortalıkta dolaştığını söylemek zor. Platon’un tüm diyalogları, neredeyse her zaman en bilge karakter ve tartışmaların galibi olan ustası ve arkadaşı Sokrates’in kurgulanmış bir versiyonunudur. Sokrates hiçbir zaman bir şey yazmadı (bu yüzden Platon’un ne kadarının efendisinden olduğunu tahmin etmeye bırakıldık. Hepsi de olabilir; hiçbiri de).
Ek olarak Platon, ilk kadın filozof ve hatta Sokrates’in öğretmeni olduğu düşünülen Diotima başta olmak üzere, uzun süredir kayıp olan diğer filozoflara atıfta bulunur. “Pre-Sokratikler”in birçoğu yazdı, ancak çalışmaları büyük ölçüde kayboldu, bu yüzden yazdıkları için tekrar Platon’a ve sonraki kaynaklara güvenmek zorundayız. (Bunların en önemlisi ve en değerlisi Diogenes Laërtius’un Seçkin Filozofların Yaşamları ve Görüşleri‘dir- Lives and Opinions of Eminent Philosophers by Diogenes Laërtius-). Kanıt eksikliğiyle birlikte, Platon’a hakkını vermek zorunda kalıyoruz: Sadece bir şeyler yazan ilk kişi olsa bile.
Platon Hristiyanlığı nasıl etkiledi?
Batı felsefesi ve onun yapılış biçimi yalnızca “Platon’a bir dipnot” ise o zaman Platon’un fikirlerinin, okuduğumuz hemen hemen her filozofun arka planında pusuya yattığını söylemek abartı olmaz. Descartes, Nietzsche ve Freud gibi düşünürler, Platon’un fikirlerine ya yanıt veriyor ya da ekliyorlardı.
Bundan daha önemlisi, Platonculuğun en yaygın din olan Hristiyanlığı ne kadar etkilediğidir. Kilisenin teolojisini ve resmi dogmasını formüle eden ilk Kilise Babaları hem Yahudi geleneği hem de Yunan felsefesi bilgisine batmıştı; ikincisi, Platon ve okulunun soyundan gelenler, Akademi’nin egemenliği altındaydı.
Platon’un idealar dünyası hakkındaki fikirleri -ki bu bizim yozlaşmış ve bayağı dünyamızdan mükemmel ve uzak bir idealdi, resmi Hristiyan doktrinine doğru yol aldı. Bedenin günahları ve zayıf ölümlü bedenler hakkındaki birçok fikir Platon’dan etkilenmiştir. Platon, ünlü mağara alegorisinde, dünyevi kaprislerimize ve arzularımıza boyun eğmememiz (Eros) ve yerine tefekkür etmemiz ve felsefe yapmamız gerektiğini (Logos) savunur. Bu fikirlerin tümü, acemi Kilise’ye mükemmel bir şekilde uydu. Aslında Yuhanna İncili şu ayetle başlar:
“Başlangıçta Söz vardı ve Söz Tanrı ile birlikteydi ve Söz Tanrı idi.”
Platon’dan yola çıkarsak, bir nevi felsefe yapmanın tamamen yeni bir yolu da aslında teoloji. Hristiyanlık yarı Yahudi, yarı Atina olan orijinal bir inanç türüdür.
Platon yüzyıllar boyunca Batı geleneğine egemen oldu ve hala onun, dünyevi arzulardansa akla ve rasyonaliteye değer verme mirasıyla yaşıyoruz. “Mantıksız” olarak adlandırılmak hala kötü bir şey. Aristoteles’in beğenileri 13. yüzyılda Thomas Aquinas aracılığıyla Hristiyan teolojisine sızmasına ve Augustine, Irenaeus ve Origen gibi teologların kendi etkilerine sahip olmasına rağmen, hiçbiri Platon’un akılcı ve orijinal fikirleri kadar benzersiz bir iz bırakmaz.
Çeviren: Elif Akçay
Yazar: Jonny Thomson, Oxford’da felsefe öğretiyor. Mini Felsefe (@philosophyminis) adlı popüler bir Instagram hesabı yönetiyor. İlk kitabı “Mini Felsefe: Büyük Fikirlerin Küçük Bir Kitabı”dır (Mini Philosophy: A Small Book of Big Ideas).
Kaynak: bigthink.com/culture-religion/most-original-philosopher-plato