Harriet Taylor Mill, 1807 yılında Walworth’da doğmuştur. Kadın haklarının eski savunucularından olan İngiliz filozoftur. Mill yalnızca birkaç yazısını kendi adı altında paylaşmış ve bu yazıları dışında düşüncelerini eşi J. Stuart Mill’e eserlerinde yardımcı olarak gösterebilmiştir. “Monthly Repository” adında, 1806-1838 yılları arası yayınlanan İngiliz dergiden başka Taylor’a, kendi adıyla atfedilen bir makale olmadı.
Harriet, kız çocuklarını erkek çocuklarla eşit fırsatlar vererek yetiştirdiğimizde, kadına “uygun” sanılan hayatın yaratılmayacağını ve iki cinsiyetin de eşit beceriye sahip olduğunu görebileceğimizi savunmuştur. Hükümeti de kamuoyunu da bu görüşün tersini savunduğu için kınamış ve böyle bir hakları olmadığını dile getirmiştir (Jacobs, 2002).
Kadın hakları konusunda hayatı boyunca savaşmış ve etkili olmuş bir figür olan Mill’in hayatına ve eserlerine dair bu kadar az bilgimiz olması da dönemin eşit hak arayışındaki motivasyonun ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Evlenmeyen kadınların toplumdan dışlanması, namussuz görülmesi, soyadlarının bir önemi olmaması ve mirasın bile erkek çocuğa kalması gibi birçok etmen tarihte Mill gibi birçok kadın yazarın isimlerinin eşlerinin arkasında silinip gitmesine sebep olmuştur. Tarihin ikiyüzlülüğü de tam olarak budur.
John Stuart Mill hem milletvekili hem yazar olarak pek çok meslek icra etmiştir. En ünlü eseri “Özgürlük Üzerine”dir. Harriet Taylor hakkında ise şu sözleri söylemiştir, “Yalnızca evli olduğumuz süreçte değil, aynı zamanda arkadaşlığımızın başladığı dönemde de basılmış tüm yazılarım benim olduğu kadar eşimin de eseridir, yıllar geçtikçe bu eserlerdeki payı da artmıştır.”
Oy Eşitliği Tarihçesi
Kadınlar tarih boyunca ikinci cins olarak adlandırılarak toplumun işleyişinde birçok kolda ayrımcılığa uğradı. Oy vermek de bunlardan biriydi. Tarihin en önemli uygarlıkları olan Antik Yunan ve Roma’da da durum böyleydi, 18. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da görülmeye başlanan demokrasilerde de. Sömürgeciliğin yaygın olduğu bu yüzyıllarda yalnızca toprak sahipleri oy verebiliyordu. Toprak sahipliği de genç ve Hristiyan erkeklere mahsustu.
Demokrasi kavramıyla beraber tüm dünyaya yayılan imtiyazlar ve hak isteyen toplum yükselişe geçti. İngiltere’de 1832 yılında Parlamento Reformu’na rağmen hala kadınların oy hakkına dair bir yasa yoktu! Kadınların eşitlik için sonunda sesini duyurmaya başlaması, Harriet Taylor’la aynı döneme denk gelmektedir. 20. yüzyılın başında kadınlara oy hakkını veren ülkeler: Türkiye (1934), Yeni Zelanda (1893), Avusturalya (1902), Finlandiya (1906), Norveç (1913). İngiltere ve Amerika’da ise kadınların zorlu savaşlar vermesi gerekti. Uluslararası Kadın Birliği (1904) ve Kadınların Sosyal ve Politik Birliği (1903-1918) adlı örgütler 20. yüzyılın başında, Harriet Taylor’dan sonra da oy eşitliği için çabaladı.
Enfranchisement of Women
Enfranchisement of Women, yani Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı, 1851 yılında yayınlanmıştır ve yazarın yalnızca Harriet Taylor Mill olup olmadığı konusunda tartışmalar hala sürmektedir. Bu makalede Taylor, iki cinsiyetin de her konuda (sosyal, politik ve yasal) tamamen eşit olması gerektiğini savunur. Evlilik kurumunun bu eşitsizlikleri beslediğini söyler çünkü evli bir kadının tüm işinin ev hayatı ve ailesi olması beklenir. Oysa kadınların iş hayatında da yeri olmalıdır. Yaklaşık 15 yıl sonra yayınlanacak olan Kadınların Köleleştirilmesi, Mill’in daha önce birkaç yazısında daha bahsettiği gibi kadınların ev hayatında yerleri olduğunun altını çizse de Harriet kendi makalesiyle tamamen radikal bir duruş sergiler ve bunun tersinin doğru olduğunu savunur. Böyle bir makalenin kadın yazar tarafından hazırlanması kadın hakları hareketine entelektüel bir değer katmıştır.
Kadın hakları konusunda yazılarıyla eşitlik hareketine edebi ve entelektüel yön katan yalnızca Harriet Taylor değildi; Susan B. Anthony (1820-1936), Alice Paul (1885-1977), Elizabeth Cady Stanton (1815-1902), Lucy Stone (1818-1893) ve Ida B. Wells (1862-1931) isimlerini de sıralayabiliriz. Bu yazarlar her konuda anlaşmasa da kadınların seçme ve seçilme hakkı konusunda ortak payda da buluşan entelektüellerdi. Harriet Taylor’ın eşitlik konusundaki düşüncelerine bakalım:
“Kadınların sivil ve siyasi eşitlik iddiası karşı konulamaz bir çağrı yapıyor, yalnızca Amerika demokrasisi için değil, aynı zamanda Britanya Adaları’ndaki radikaller ve borsacılar (charists) ve evrensel oy hakkı denen şeyin insan doğası gereği olduğunu, haksız ve zalimce onlardan alıkonulduğunu iddia eden demokratlara da hitap ediyor. İnsan türünün yarısı bundan dışlanmış durumda kalırken hangi hakikate veya mantığa göre oy hakkı evrensel adlandırılabilir?”
Harriet Taylor, yalnızca İngiltere ve Amerika hakkında konuşmak yerine evrensel bir söylem yapıyor. Siyasi görüşün iki yanına da sesleniyor ve yalnızca eşitliğe karşıt olduğunu açıkça söyleyen gruba değil, aynı zamanda bu eşitliği savunduğunu iddia eden demokratların da yüzünü kızartıyor.
“Kadınlar en yüksek sosyal statülerde kendilerinden istenilen oranda uygunluk göstermişlerdir. Tarihte, bu isimlerin çoğundan daha zor koşullarla mücadele eden veya bu koşulları daha muzaffer bir şekilde aşan çok az kral var.”
Taylor tarihteki önemli ve siyasi kadın figürleri seçerek 19. yüzyılda süregelen eşitsizliğin çok saçma olduğuna parmak basıyor. Tarihe adını yazdırmayı başarmış kadınların örneğini vererek fırsat ve saygı verildiği an her kadının başarılı olabileceğini kanıtlamaya çalışıyor. Elizabeth, I. Isabella, Maria Theresa gibi yöneticiler ve imparatoriçelerin görevlerini layıkıyla yaptığı bir gerçek ise kralların onlardan daha iyi olduğunu kim söyleyebilir sorusuyla da mesajının altın çiziyor.
Kadınların Köleleştirilmesi
Kadınların Köleleştirilmesi (Subjection of Women), Harriet Mill ve J. Stuart Mill’in beraber yazdığı eserlerden biridir. Yayınlandığı tarihte (1869) radikalliğiyle büyük ses getirmiştir. John Stuart Mill 1865 yılında milletvekili olarak siyasete atıldığında eşiyle paylaştıkları bu radikal fikirleri siyasi hayatına da taşımıştır. Bu eserde kadınlara karşı yaratılan önyargılara ve sosyal hayattaki eşitsizliklere değinilmiştir. Oy eşitsizliği hakkında ise şu sözler yazılıdır:
“Kimin tarafından yönetileceğini seçmede söz sahibi olmak herkes için kendini koruma aracıdır.”
“Erkekler hangi şartlar altında ve hangi sınırlar içinde olursa olsun oy hakkı kabul edilir. Kadınların da aynı kabule tabi tutulmaması için en ufak bir gerekçe gösterilemez.”
Sonuç olarak Harriet Taylor Mill eserleriyle yaşadığı dönemi aydınlatmaya çalışmış, radikal bakış açısıyla büyük etkiler yaratmıştır. Eşi John Stuart Mill, dönemin olağan kabul edilen evlilik içi eşitsizliklerini kabul etmeyerek, Harriet’a her eserinde kendi düşüncelerini aktarabilmesi için yer ayırmıştır. Cinsiyetler arası desteğin ne kadar önemli olduğu bu örnekle görülebilir.
Aynı zamanda tarihin ne kadar güvenilmez olduğunu da Mill çiftiyle analiz edebiliriz. John Stuart Mill’in eserleri hala muhafaza edilip büyük bir ilgiyle okutulurken, Harriet Taylor Mill’in feminizm akımındaki yeri ancak bazı gruplar tarafından kabul ediliyor ve tanınıyor.
Zeynep UZMEN
Kaynakça
- Jacobs, J. E. (2002). The Voice of Harriet Taylor Mill. Indiana University Press.
- Enfranchisement of Women – Harriet Hardy Taylor Mill
- Subjection of Women – John Stuart Mill