Saplantı veya takıntıyı, irade dışı, bireyi tedirgin eden, benliğe yabancı (ego-dystonic), bilinçli çabayla kovulamayan, ortadan kaldırılamayan, düşünmeden edilemeyen ve inatçı biçimde tekrarlayan düşünceler olarak tanımlayan Acıbadem Hastanesi Bursa Psikiyatri Uzmanı Bekir Tasalı, “Saplantı hastası kişi, saplantılarının aklına gelmemesi için olağanüstü çaba sarf eder fakat zorlandıkça istenmeyen düşünceler tekrar aklına gelir. Bunu da istenmeyen hareketler (kompülsiyonlar) takip eder” dedi.
Saplantı veya takıntıyı, irade dışı, bireyi tedirgin eden, benliğe yabancı (ego-dystonic), bilinçli çabayla kovulamayan, ortadan kaldırılamayan, düşünmeden edilemeyen ve inatçı biçimde tekrarlayan düşünceler olarak tanımlayan Acıbadem Hastanesi Bursa Psikiyatri Uzmanı Bekir Tasalı, “Saplantı hastası kişi, saplantılarının aklına gelmemesi için olağanüstü çaba sarf eder fakat zorlandıkça istenmeyen düşünceler tekrar aklına gelir. Bunu da istenmeyen hareketler (kompülsiyonlar) takip eder” dedi.
Psikiyatri Uzmanı Bekir Tasalı, saplantı bozukluğunun genellikle genç yaşta, 18 – 25 yaş aralığında görülmeye başlandığını belirterek, “Erkeklerde daha erken yaşlarda görülebildiğini biliyoruz. Bu tip reaksiyonların başlangıcında belirtiler, hafif ve sinsi şekilde başlar. Bireyin bizzat kendisi, kendisine hastalık kelimesini yakıştıramaz. Hastalıklarını gizlerler. Kimseye belli etmezler. Bir kısmıysa bunu bir yaşam felsefesi olarak kabullenir. Diğer bir düşünce tarzı, onlara anormal gelebilir” diye konuştu.
Son yıllarda ABD ve İngiltere’de yapılan çalışmalarda, hastalığın yüzde 2 – 3 oranında görüldüğünü kaydeden Psikiyatri Uzmanı Bekir Tasalı, Türkiye’de yapılan araştırmalardaysa, bu oranın yüzde 1 – 2 arasında değiştiğini, kadınlarda erkeklere oranla 2 – 3 misli daha fazla görüldüğünün tespit edildiğini belirtti. Tasalı, bu tür hastalıklara yatkınlığı olan kişilerin, hastalık öncesi (premorbid) kişilik yapısına sahip olduklarını, yani aşırı titiz, düzenli, mükemmeliyetçi, aşırı kontrollü ve kuralcı olduklarını dile getirerek sözlerine şöyle devam etti:
“Saplantılar ve takıntılar giderek hastayı tedirgin eder, bunaltır. Bunaltıyı gidermek için hasta, istem dışı hareketlere (kompülsiyonlara) başvurur. Bu husus, bir döngü biçiminde sürer gider. Düşünce düzgün akışta ve bununla beraber uyumludur. Hasta bunların saçma olduğunu bilmesine rağmen düşünmeden edemez. Bazı grup hastalarda metafizik düşünce bozuklukları dahi görülebilir. Numara sayma, elin kirli olup olmaması, kapının kilitli olup olmaması, hava gazının açık olup olmaması ve benzeri takıntılar takıntılı (obsesif) düşünce örnekleri olarak sıralanabilir.”
NEDEN OLUYOR?
Psikiyatr Bekir Tasalı, hastalığın oluş nedenleriyle ilgiliyse şu bilgileri verdi:
“20 – 30 yıl öncesine kadar ruhsal olarak kabul edilen bu bozukluğun, son yıllarda kalıtsal (tek yumurta ikizlerinde yüzde 60) olduğu gözlemlenmiştir. Yine yapılan çalışmalarda ve tedavi gözlemlerinde, antidepresan ilaçlardan SSRI’ların (seçici serotonin geri alım baskılayıcıları) hastalık tedavisindeki başarısı biyolojik mekanizmada serotoninin etkisinin önemli olduğunu göstermiştir. Son yıllarda Pozitron Emisyon Tomografisi (PET) ve SPECT ile yapılan görüntüleme araştırmalarında, OKB (Obsesif -Kompulsif Bozukluk) hastalarında beynin bir kısım bölgelerinde yüksek düzeyde anormal etkinlik gösterilmiştir. Bunlar hastalığın biyolojik etkenleridir. Titiz, özellikle çocukluk çağında aşırı kuralcı ve disiplinci eğitim alan, düzenli, temizliğe fazla değer veren, zaman ve düzen kavramı daha güçlü gelişmiş toplumlarda bu reaksiyonun yani psikolojik etkenlerin görülme sıklığı daha yüksektir. Toplumumuzda çok sık görülen, uğursuzluğa karşı birkaç kez tahtaya vurma gibi davranışlar aslında nevroz belirtisi olmasa bile bunlar inanılan bir kötülüğü, uğursuzluğu kovmak için yapılan ve büyüsel düşünceye dayalı istem dışı (kompülsiyonlar) davranış bozukluklarıdır.”
Takıntılı, istem dışı hareketlerin yapıldığı hastalığın genellikle süreğen ve inatçı bir rahatsızlık olduğunu söyleyen Psikiyatr Tasalı, “Başlangıçta hastalar saplantılarını gizlemeye çalışırlar. Bunları, kendileri de anlamsız ve gereksiz buldukları için, belli etmemeye, özellikle kompülsif tarafını gizlemeye çalışırlar. Kendi iradeleriyle bunun altından kalkacaklarını düşünürler. Belirtiler arttıkça ve yayıldıkça, köşeye sıkıştıklarını anlayıp bunalıma girerler. Kompülsiyonlarla ne kadar sıkıntılarını hafifletmeye çalışsalar da, reaksiyon daha dramatikleşir. Bilahare, toplumsal defektler oluşur. Hasta sekonder anksiyete duyar” diye konuştu. Eskiden bu takıntı bozukluğuna iyileşmez gözüyle bakıldığını belirten Psikiyatri Uzmanı Bekir Tasalı, bugün bilinçli ilaç kullanımı, ilaçla birlikte davranışsal ve bilişsel psikoterapi (kognitif) yöntemleri ve gevşeme egzersizlerinin hatta elektroşokun bu reaksiyonun tedavisinde çok önemli yararlar sağladığını vurguladı.
Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Güncel