Felsefe boş bir iştir; liseden ya da üniversiteden sonra pek bir işe yaramaz. Akademide hatta akademinin içindeki belli bir alanda var olur. Örneğin Chicago Üniversitesinin Felsefe Bölümü, bölüm dışından alınan ana derslere yönelik kredi sunma konusunda sert politikaları olan birkaç bölümden biridir: Onu size biz öğretmedikçe ona “felsefe” demeyeceğiz. Felsefe kendi sınırlarını kendi belirler.
Son zamanlarda, bir tanesi kamu felsefesi olmak üzere Büyük Firar gümbürtüleri duyuldu. Kamu felsefesi; Logicomix, Sofi’nin Dünyası veya Matrix ve Felsefe gibi kitaplarda bulunan popüler felsefeyi içerir ancak ötesine uzanmaz. Popüler fizik, popüler tarih ve popüler psikolojiyle paralellik gösteren popüler felsefe, erişilebilir felsefi figürleri veya kavramları sunar; “pop” türü daha genel olarak, bazı alanlardaki gelişmelere ilişkin profesyonel olmayan kişileri bilgilendirir. Felsefe, hakkında bilgi paylaşmayı sağlayan ve filozof olmayanlara etkinliğe katılma yolunu açan bir şeydir. Kamu felsefesi, konuyu akademik sınırlarından kurtarmayı ve felsefeyi eyleme geçirmeyi hedefler. Bu iyi bir şey midir? Öyle olduğundan emin değilim ama ilk kamu felsefesi köşe yazım için daha iyi bir konu düşünemiyorum.
Lisans eğitimini, filozof olmayanlarla felsefe yapma – akademi içindeki kamu felsefesi durumu olduğunu düşünebilirsiniz fakat bu bir hata olurdu. Örneğin Platon’unun Devlet’ini ödev verdiğim lisans öğrencilerimin çoğu bırakın lisansüstü eğitime devam etmeyi, felsefede uzmanlaşamayacaklar bile. Yine de onlar, sınıfımda haftada birkaç saatliğine de olsa filozoflar. Kurumsal yapı – müfredat, ödevler, notlar, profesör olarak statüm hatta sınıfın fiziksel ve sosyal özellikleri – benim için onların filozof olmalarını mümkün kılıyor. Onlara, ruhun bölümleri olup olmadığına, adaletin daha güçlü olanın avantajı olup olmadığına veya şiirin bozulup bozulmadığına dair sorularla doğrudan etkileşime girmelerini söylüyorum ve şaşırtıcı bir şekilde bunu yapıyorlar. Bu sorularla doğrudan etkileşime girmelerini söylemek, katılımlarının aşağıdaki hususlara bağlı olmadığını söylemek anlamına gelir:
Felsefeyi felsefe için yaparız. Soruları önemli olduğu için felsefe yaparız, yararlı ya da zevkli olduğu için değil.
Bunun aksine kamu felsefesi, varlığını “iş veya zevk dikotomisine” borçludur. Bir filozof olarak felsefeci olmayanlarla etkileşime girdiğimde onlardan sorularıma ilgi duymalarını isteme şansım olmaz. Eğer beni dinlerlerse insanlardan isteyebileceğim şey, özgürce cevap vermek istedikleri soruları yanıtlamalarıdır. Alternatif olarak entelektüel eğilime sahip insanlara belirli bir tür zihinsel uyarım sunabilirim.
Müsadenizle bu hareketlerin niçin bir hata olduğunu açıklayayım.
Bazen filozofların halk söylemi hijyenine katkıda bulunmaya hazır oldukları iddia edilir: Partizan siyasi çatışmanın karanlığını akılla aydınlatmak için eleştirel düşünme becerilerimizi kullanabiliriz. Fakülte toplantıları ve konferanslardan edindiğim tecrübem şudur: Sıradan insanlar hava durumu hakkında konuşabildiklerine göre filozoflar da politika hakkında konuşabilirler. Gerçek çelişkilere ya da tinsel Kartezyen zihinlerin varlığına inanan filozoflar tanıyorum fakat Trump’a oy veren tek bir filozofla karşılaşmadım.
Filozoflar siyasi mücadeleye girdiğinde, sosyolojik bir olgu olarak zaten sahip olduğumuz bağımsız siyasi görüşleri savunuruz. (Bunlar aynı zamanda beşeri bilimlerde akademisyenlerin kahir ekseriyetinin sahip olduğu siyasi görüşlerdir). Bilhassa açık fikirli görünmeyiz. Kaçınılmaz sonuçlar için akılcı, sağduyulu ve soğukkanlı tartışmalar, insanlara eleştirel düşünmeyi aşılama tehlikesi taşır. Filozofların siyasi soruları cevaplamak için özel bir duruşu olduğu fikri, yanlış bir tepki vermeye neden olabilir.
Daha genel olarak felsefi uzmanlık, verdiğimiz cevapların niteliğinde saklı değildir. Şimdiye kadar kaç tane felsefi soru yanıtlanabildi ki zaten! Felsefi makalelerin, örneğin ekonomik ve sosyolojik makalelerden farklı olarak çoğu zaman özetinin olmaması bir tesadüf değildir. Sonuçların özeti, konuyu gözden kaçırır. Bizler düşünme ustalarıyız fakat anlaşmazlığın derecesi göz önüne alındığında, birçoğumuz düşünme konusunda tek kelimeyle beceriksiz olmalıyız.
Bizler, diğer alan pratisyenlerinin aksine, alanımızın ne olduğu veya niçin var olduğu konusundaki en temel soruların cevapları üzerinde bile uzlaşmış değiliz. Sınır politikamız, felsefenin ve yalnızca felsefi çabanın sağladığı inanılmaz entelektüel açıklık madalyonunun öbür yüzüdür: hangi binada bulunduğu gibi gerçekleri kullanarak felsefeyi’ tanımlamalıyız’, böylece binadaki insanlara uygun gördükleri şekilde onu tanımlamaları için kapı aralamalıyız.
- Felsefi Haz
Eğer sıkılmış hissediyorsanız veya entelektüel açlık hissediyorsanız, bir Stone yazısı veya Aeon makalesini okuyun, Twitter’da birkaç filozof takip edin, Youtube’ta birkaç felsefi konuşma izleyin, bir felsefe podcast’i dinleyin, akademik olmayan bir – iki felsefe kitabı edinin yahut da sitemiz The Point’e abone olun! Tüketimi eğlenceli olan felsefeyle karşılaşacaksınız. Bunu, ortalama günlük makalenizle ya da Aristoteles’in Oluş ve Yokoluş Üzerine veya Kant’ın Kritikleri’nden biriyle deneyin. Çoğu öteki kaliteli çevrim içi içerikler gibi, bu tür içerikler bizi bizi daha akıllı, daha derin, daha iyi bilgilendirilmiş hissettirir. Bu entelektüel hareketimize bir canlılık getirir.
Entelektüel olarak eğlenmenin nesi yanlış? Hiçbir şeyi. Fakat bence yanlışlık, felsefenin böyle adlandırılmasında. Tam da burada ben, Platon’un mağarasından çıkmış küstah partizan felsefe görüşümü öne sürüyorum: Felsefe kör göze ışık vermez ama ruhun yüzünü ışığa doğru çevirir.
Bir ruh sormayı unuttuğu tüm sorulara acı verici maruz kalma dışında asla dönmeyecektir, ve onlara sormaya devam etmediği bir hayatın anlamsızlığını kabul etmek için baskı yapılmadığı sürece hızlı bir şekilde geri dönecektir. Felsefe, yaşadığın hayatı etkilemez – o hayatı senin payından mahrum eder. Daha akıllı hissetmeni sağlamaz, daha da aptal hissettirir: felsefe yaparak, en temel şeyleri bile bilmediğini keşfedersin.
Aristoteles, entelektüel yaşamın ciddi boş zamanlardan biri olduğunu söylerken inanıyorum ki iş dünyasının altı başlı Scylla canavarından ve zevkin Charybdis girdabından kaçınmaya çalışıyordu. Eğer felsefe, öylesine sorduğumuz sorulara işe yarar cevaplar verseydi sükunetle yapılan bir iş olmazdı; öyleysine yaşadığımız hayata eğlence katsaydı, ciddi bir iş olmazdı. Tek bir faaliyet bile, felsefenin bu şekilde ciddi, yavaş ve radikal bir şekilde açık uçlu olmasının ne kadar zor olduğunu gösterebilir.
Eğer kamu felsefesi berbat yahut da imkansız ise burada ne yapıyorum? Gerçek şu ki, sık sık olduğu gibi, verdiğim argüman kulağa hoş geliyor fakat karşıt örneklere açıktır. Örneğin Plato’nun diyalogları okumak eğlenceli ve inkar edilemez derecede felsefidir. Onların anlattıkları konuşmaların çoğu, kimliği filozof olarak açıkça tanımlanmamış insanlarla Sokrates’in yaptığı konuşmalar göz önüne alındığında, kamu felsefesi olarak sayılmak zorundadır.
Felsefe, filozofların kapalı devre yaptıkları konuşmalarla sınırlandırılmış olsaydı onu başlatmak imkansız olurdu; sürdürmek de: Geçen 2 bin 500 yıl boyunca birçok filozof akademi dışında felsefe yaptı. Kamu felsefesi için bir tuzak tanımlamış oldum fakat bu, en sevdiğim felsefe eserleri kaçmayı başardığı bir şeydir. Öyleyse bir çıkış yolu olmak zorunda.
Cevap ya da eğlence istediğinizi varsayarak belki de kamunun değerini düşürüyorum. Belki de bazılarınız benim istediğim şeyi, yani insanoğlunun geliştirdiği en iyi yolla en önemli sorular üzerine birlikte düşünmeyi istiyordur. Belki de ideal muhatabım sizin aranızda gizlidir. Kim bilir! İtiraf etmeliyim ki bunun nasıl olacağı konusunda pek bir fikrim yok. Sizi duyamazsam beni nasıl çürüteceksiniz?
Bunun nereye varacağından eminden değilim fakat bu soruların sorulmaya değer olduğuna eminim. Ben bir filozofum, soruların kokusunu alırım; size burada ifade ettiğim gerçek sorulardan birini söyleyeceğim: Kamu felsefesi iyi midir?Bunun üzerine daha önce düşünmedim. Ve bunun üzerine halihazırda düşünen hiç kimseyi görmedim. Bu makaleyi yazmak benim için felsefi yaşamın bir yönünü, kamusal yüzünü araştırmak için bir fırsat. Aksi halde onu sorgulamadan bırakmış olurdum.
Kamu felsefesinin iyi olup olmadığını bilmiyorum fakat bilmek istiyorum. Siz de istemiyor musunuz?
Agnes Callard
Çeviren: Duygu Aydemir
Kaynak: https://thepointmag.com/2019 –