Rönesans’tan sonra başlayan makineleşme/sanayi devrimi katlanarak bizi günümüzdeki dijital çağa getirdi. Klasik fizikteki determinist, mekanik evren algısı bilim dünyamızı uzun yıllar şekillendirdi. Kuantum fiziği sayesinde ise indeterminist bir evren algısıyla teknolojik olarak yapay zekâ çağına doğru hızla girmiş bulunmaktayız.
“Neden, niçin, nasıl her çağ kendi teknoloji birikimi ile kendi çağını yansıtan kültürler, yaşantılar, algılar meydana getirir?”, “Teknoloji sayesinde gelişen toplumsal yaşantımız, kolektif bilincimiz ve düşünce kalitemiz niçin teknolojinin gelişmesiyle doğru orantılıdır?”, “Kısaca teknolojik gelişmeler hayatımızı nasıl etkiler?” sorularına cevaplar aramaya başladık. Hızla gelişen teknolojinin insan hayatına kattığı değerler, bilimsel olarak araştırılmaya başlandı. Düşünebilen makinelerin hayatımıza girme olasılığı, ahlaki kuralların tekrar ele alınması gerektiğini gündemimize getirdi. Düşünebilen yapay zekânın ahlaki statüsünün olup olmayacağı, varsa hangi koşullarda böyle bir statüye sahip olmaları gerektiği de araştırma konuları arasında yerini aldı.
* “Yapay zekânın oluşumuyla ilgili etik tartışmalar, hem çok yönlü hem de çok çetin geçiyor. Tartışmalar, gerçek bir yapay zekânın icat edilmesinin “tanrıcılık oynamak” olup olmadığının yanı sıra duyguları olmayan bir makinenin içine bir nebze insan ahlakı yerleştirmenin mümkün olup olmayacağı üzerine yoğunlaşıyor.”
İnsanoğlu hep tanrısallık istedi
İnsanoğlunun, tanrısallaşmak yani Tanrı’nın kendisiyle özdeşleşmek ve/veya Tanrı’ya benzemek istemesi yüzünden birçok felsefi akım türemiştir. Panteizm, Politeizm, Antropomorfizm, Vahdet-i vücut gibi felsefi akımlar birbirine yakın olguları bünyelerinde barındırmaktadır. Bu olguya bir de yaratan ve yaratılan dengesi açısından baktığımızda, bir şeyin kendisiyle aynileşmesi demek kendi varlığından vazgeçmesi hatta kendi varlığını inkâr etmesi anlamlarına gelmektedir. Anlayacağınız insanoğlu, Tanrı’nın “Yarattım.” dediği insan, o kadar ileri gitmiştir ki kendi kendini inkâr eder. Ateizmin savunucularıysa bizzat Tanrı’nın varlığını inkâr boyutuna gitmişlerdir. İki uç gibi gözükseler de her iki akımın ortak noktası, kendi tanrısallıklarını dolaylı yönden ilan etmiş olmalarıdır.
İnsanın yaratılması yani insanın evrende tarih sahnesine çıkması diğer yaratılmış olan canlı cansız türlerinden çok sonra olmuştur. “İnsan (ile dünyanın kuruluşu) üzerinden uzun bir zaman geçti değil mi? Bu süre içinde o, hakkında bilgi olan bir şey değildi.” (İnsan/1) , “Biz insanı, çok bileşenli döllenmiş yumurtadan yarattık. Yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz; o nedenle onu dinleyen ve gören bir varlık haline getirdik.” (İnsan/2), “Bütün yetkileri elinde tutan Allah pek yücedir. Her şeye bir ölçü koyan O’dur.” (Mülk/1), “Ölümü ve hayatı yaratan odur. Bunlar; hanginiz daha güzel iş yapacak diye sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek içindir. O güçlüdür, bağışlayıcıdır.”(Mülk/2).
İnsanoğlu, bir şeyi yoktan var edemez. Ancak var olanı inceler, anlar sonra sentetik olarak üretimine geçebilir. İkinci Dünya Savaşı sırasında penisilinin keşfedilmesi ve sentetik olarak üretilmeye başlanması sayesinde, tıpta patenti alınmış ilaçlar sayesinde, büyük ilaç firmalarını çok zengin eden bir çağın başlamış olması gibi… Tabiatta bulunan maddeler patentlenemezler fakat sentetik olarak üretilen her şey patentlenebilir. Yapay tırnak, yapay saç, yapay zekâ vs. vs.
Yapay zekânın tanrıcılık oynamasından korkuyoruz
Yapay olarak ürettiğimiz şeylerin bumerang gibi dönüp dolaşıp başımıza çorap öreceği korkusunun geçmişteki tecrübelerimizden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu yüzden haklı olarak sosyal medyada “Yapay zekâ caiz mi, değil mi?” soruları gündemimizi işgal etmeye başladı.
Bir inanan için iman, ibadet ve ahlak bir bütündür. Bir inanan, bir gün Tanrı’ya hesap vereceğinin bilinciyle hareket eder. Ahlaki kurallar insan için var oldular fakat bu kurallara uyulup uyulmadığı tartışmalı bir konudur. Din insan içindir. İnsanoğlu yapay dinler ürettiği için tanrıcılık oynayabildi. Bence bu yüzden yapay zekâ üretimi insanda şüphe uyandırmaktadır. İnsan tanrıcılığı oynamayı sevdiği için, yapay zekânın da tanrıcılık oynamasından korkması çok normaldir.
İçinde yaşadığımız modern(!) dünyada irade, ahlak ve özgürlük anlayışımızın yeniden tanımlanması gerektiği kanaatindeyim. Bilim ve ahlak çok özel olarak ele alındığında ise bilimin, ahlak alanına etkileri ne olabilir? Bilim bize ahlak vermez. Ancak, ahlaklı kişilerin ürettiği bilim bize çok şey kazandırır. Ürettiğimiz her şey emrimize amade kılındı. Yapay zekâyı hayatımızı kolaylaştırmak için iyi yönde kullanmak da, hayatımızı kaosa sürüklemek için kötü yönde kullanmak da bizim elimizde.
Seçim, tercih bizim vesselam.
* https://www.sophosakademi.org/robot-etigi-ve-yapay-zekanin-kacinilmazligi/ 23/12/2018
Mürüvvet Çalışkan